Låt den rätte komma in (2008)

Son zamanların yeni modası vampir filmlerinden/dizilerinden her ne kadar uzak durmaya çalışsam da imdb'deki yüksek puanına karşı koyamayarak izledim bu filmi. Liseli abazan ölümlü kız ile çekici duygusal vampir erkeğimizin romantizmini bulmayı bekledim (tam tersini umarak) ve son zamanlarda çevrilen vampir filmleri hakkında önyardılarım tamamen kırıldı. Demek ki hala içinde vampirler olan bir korku filmi izleyebiliyormuşuz!

Orjinalinde John Ajvide Lindqvist tarafından yazılan roman, Tomas Alfredson yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılmış. Konuyu uzun uzun anlatmayı sevmem o yüzden kısa bir şekilde özet geçiyorum. Okulda arkadaşları tarafından ezilen Oskar (Kåre Hedebrant), yan dairelerine taşınan Eli (Lina Leandersson) ile tanışır ve onunla ilgili gerçekleri -vampir olması gibi- öğrendikten sonra kendi hayatı da yavaş yavaş değişmeye başlar. Aralarındaki ilginç benzerlikler ikisinin yakınlaşmasına ve tuhaf bir ilişki kurmalarına sebep olur. 
Filmin İsveç yapımı olması ve devamlı karlı ve kapalı havada geçmesi de ister istemez karanlık ve mistik bir ortam sağlamış. Ayrıca karakterlerin ideal güzellikte ve yaşta olmamaları daha gerçekçi bir izlenim bırakıyor. Buna rağmen izlerken gözlerinizi alamıyorsunuz çünkü sanat yönetmeni iyi bir iş başarıyor ve estetik kareler yaratıyor bizim için. Daha ergenliğe bile girmemiş başrol oyuncuları böyle olgun ve yetişkinlere yönelik bir filmde hiç mi hiç sırıtmıyorlar, karakterlerine çok iyi bürünüyorlar. "Ay canıım ne tatlı şeysin sen!" dediğimiz de oluyor, kendilerinden korktuğumuz da, onlara acıdığımız da...

Beni en çok keyiflendiren ise filmin durgunluğu oldu. Bir korku filmine göre çok az aksiyon ve gore içermesine rağmen kalplerimizdeki o soğuk duyguyu, gerilimi hissedebiliyoruz (biraz da İsveç soğuğunun da etkisiyle). Fimde çok fazla diyalog bulunmuyor, bunun yerine karakterlerin yüz ifadelerinden her şeyi anlayabiliyoruz ve yine de sıkıcı bir fime dönüşme tehlikesini rahatlıkla atlatıyor. Tersine nefesimizi tutarak izliyoruz olan biteni. 
Tekrar vampir olayına dönersek, Twilight furyası ve sonrasında gelen taklitleri ile çoktan bozulmuş olan vampir miti bu filmde hiç değiştirilmeden aktarılmış. Evet, vampirler gün ışığında ellerini kollarını sallayarak dolaşamıyorlar, bunun yerine gündüzleri kapalı bir yerde (tabut yerine küvet mesela) uyuyorlar. Bir eve davet edilmeden giremiyorlar. Gerçekten aç kaldıklarında onların canavar olduklarını hissedebiliyoruz; duygusuz ve zalim canavarlar, vejetaryen güzellik idolleri değil! 
Kısaca, uzun zamandan beri izlediğim en güzel vampir filmiydi diyebilirim. Bu popüleritesinden dolayı Hollywood boş durmayıp Amerikan versiyonunu çekmiş bu filmin. Kötü bir taklidi olacağından hiç şüphem yok ama yine de izlemek keyifli olabilir.

Hem klasik Dracula tarzından farklı, hem de Twilight saçmalığıyla bir ilgisi olmayan iyi bir vampir filmi arayanlar, Låt den rätte komma in'e bir şans vermeli.

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 6
Hikaye: 8
Anlatım: 9
Karakterler: 7
Görsellik: 7

Genel: 8.72

Yorumlar