Yaşamaktan bıkmış Veronika'nın başarısız intihar girişimi yüzünden akıl hastahanesine düşmesiyle başlıyor senaryo. Bir kere olayın Slovenya'da değil de tamamen Amerika'da geçiyor olmasından dolayı (hatta karakterlerin isimleri ve geçmişleri de farklı) bayağı bayağı bir Hollywood filmi izlemiş oluyoruz. Üstelik orjinal hikaye, karamsar Avrupa sinemasına pek güzel uyabilecekken gitmiş Amerikanlar yine kendi kafalarına göre bir şey çekmişler. Ama şöyle söyleyeyim, o ruhu garip bir şekilde yaşatmayı başarabilmiş yönetmen Emily Young. Kitapta muhtemelen çılgın atarak ifade edilebilecek psikolojik ve felsefik öğeler filmde tümüyle uçup gidebilirdi. Abartılı oyunculuklar ve bol diyalog, atraksiyonlu efektler olmadan da o ruh halini bize doğru bir şekilde gösterebilmek oldukça zor bir iş. Başarılı olunduğunu düşünüyorum ben, Veronika Ölmek İstiyor'u okurken hissettiklerimin benzerlerini hissettim. Paulo Coelho'nun hayatın anlamıyla ilgili uzun felsefik anlatımları olmadan da anafikri kaçırmadıklarını gördüm: yarın ölecek gibi yaşamamız gerektiği.
Uçlarda delilik sahneleri, bölünmüş kişilikler, ibretlik hikayeler, saçmalayan akıl hastaları ve ürpertici hastane manzaralarını bol aksiyonla izlemek isteyenlerin beklentilerini karşılamayabilir bu film. Çünkü gayet durağan ve heyecansız, yalın görselliğe ve oyunculuğa dayalı bir anlatımı var. Bana göre mesajını böyle çok daha iyi anlatmış. Peki hikayeyi kimler sever? Veronika'da kendinden ufak bir parça bile bulanlar hikayenin derinliğini idrak edebilir sanıyorum. Hayattaki amacını yitirmiş, tekdüzelikten sıkılmasına rağmen bunu değiştirecek gücü kendinde bulamayan, yaşamak için bir nedeni olmayanlar yani. Her gün sabahtan akşama kadar sevmediği bir işi severek yapan, sırf iyi paralar kazanmak ya da kariyer yapmak için mutlu olmanın ne olduğunu unutmuş, ya da hatırlamaya hiç niyeti olmayan kişiler ise bu hikayenin derinliğini anlamayabilir hatta anlamsız, sıkıcı ve depresif bile bulabilir.
Elbette ilgilenenlerin önce kitabını okumasını tavsiye ederim. Ama çoğu uyarlamanın aksine tek başına seyredildiğinde de çok şey kaçırılmıyor. Bir de ismindeki intihar göndermesinden dolayı "eroin batağı", "altın vuruş", "hayat çok anlamsız, ölücem amk" vs gibi ergen hikayeler arayanlar lütfen başka filmler ve kitaplar seçsinler. Tumblr'da artık her 'depresif-olduğu-için-karizmatik-gibi-görünen' replikleriyle karşılaştığımda kusmak istediğim "Girl, Interrupted" mesela?
Geleceğimle ilgili düşüncelerim yüzünden bocaladığım şu aralar tekrar okumamın bana faydası olacağını düşündüğüm kitabın eleştirisinde görüşmek üzere.
Konsept: 7
Hikaye: 7
Anlatım: 8
Karakterler: 7
Görsellik: 7
Genel: 7.00
beni gerçekten de bunalımlara sokmuştu kitap. filmi olduğunu bile bilmiyordum. izlesem mi acaba.
YanıtlaSilÇok neşeli olmadığı kesin ama aslında ümidini kaybetmemekle ilgili bir hikaye, bunalıma sokmaktansa... Ama madem seni böyle etkiledi filmini de izleme madem:] Çünkü hikaye ve verilen mesaj hala aynı.
Silenteresan ama aynı biçimde umut yüklenmek yerine bunalımlardan bunalımlara sürüklenmeme sebebiyet vermiş bir kitaptır. nasıl ki izleyip de baştan sona zerre anlayamadığım için sinir olduğum "lost highway" aklıma her geldiğinde bende ağızdolusu küfretme isteği uyandırıyorsa; "veronika ölmek istiyor" da aynı biçimde aklıma her geldiğinde o bunalımlı dönemimi de hatırlattığı için okumamış olmayı dilerdim. ha ama diyorsanız ki benim bunalıma girmeye meyilim vardı, kitaba suç/mana buluyorum, eh coelhocuğum beni affetsin. gellar'dan özür dilemem ama.
SilBelki ben Veronika'nın yerine kendimi koyduğum için gerçekten "yol gösterici" gelmiştir. Çünkü aynı ikilemleri yaşıyorum, hayatımı intihar etmeden önce onun da bulduğu gibi sıkıcı ve yaşamaya değer bulmuyorum. Ölmeden önce yaşamamız gereken şeyleri ertelememiz gerektiğini öğütlüyor kitap aslında. Anlatım tarzının dramatik ve depresif olduğu yadsınamaz tabii.
SilHerkesin hayatı ve beklentileri farklı. Bu kitap kimini ağır bunalıma sokabilir kimine de çıkarabilir. Bence bunalıma meyiliniz yokmuş aslında, tamamen kitabın suçu olabilir:)