Forbidden - Tabitha Suzuma

Sadece konusu ilgimi çektiği için okumaya başladığım, internetteki yorumlarından o pek hoşlanmadığım bol ağlamalı zırlamalı, duygu sömürüsüne bolca yer veren kitaplardan biri olduğunu çıkardığım için çok da etkilenmeyeceğimi umduğum bir kitaptı Forbidden. Eh, iki kehanetimden sadece biri yanlış çıktı, gözlerimde yaş kalmayana kadar ağladım zira.

Adından da anlaşılacağı gibi iki kardeşin arasındaki romantik yakınlaşma anlatılıyor bu kitapta. Bu konuda toleransı olmayan ve bu düşünceyi mide bulandırıcı bulanlar, kitabı ve bu yazıyı okumasın.

Lochan ve Maya, önce babaları tarafından terkedilip, sonra da anneleri tarafından ihmal edilmeye başladıklarında diğer üç küçük kardeşlerine bakmak zorunda kalırlar. Biri 16 diğeri 17 yaşındaki iki gencin hayatlarını kardeşleri için feda edip adeta yıllar boyu evcilik oynamaları, onların neden birbirini sıradan bir kardeş değil de partner olarak gördüğünü çok güzel açıklıyor aslında. Birbirlerinin en yakınları olmuşlar, birbirlerinin her şeyi olmuşlar. Yaşları birbirine yakın iki güzel insanın kardeşten çok daha öte bir ilişkisi olması aslında çok normal geliyor kitabı okuyunca; kimi zaman bir diğerine destek olup kimi zaman da sorumluklarını paylaşmaları sayesinde birbirini en iyi anlayan ruh eşlerine, iki dosta, aynı kanı taşıyan iki kardeşe ve tabii ki anne babaya dönüşmüşler. Sonra da olaylar gelişir tabii ki.

Aynı anne babadan doğmuş çocukların birbirini potansiyel bir eş olarak görmemesi aslında tamamen biyolojik bir temele dayanıyor, ahlaki değerlere değil. Çünkü akrabalık derecesi arttıkça doğan çocuğun kusurlu olma ihtimali de artıyor, hepimizin bildiği gibi. Bu yüzden yakın akrabalarımızın kokusunu çekici bulmamaya programlanmışız, evet, belki de hayvan içgüdülerimizden dolayı. Ama etik anlamda yanlış olduğu için değil, hayır.

Asıl ahlaksızlığın ne olduğunu söyleyeyim mi? Kızlarını hala bakire mi diye tecavüz ederek kontrol eden babalar. Sırf abazanlıktan kızkardeşini onunla ilişkiye girmeye zorlayanlar. Daha ergenliğe bile girmemiş yeğenlerinin ırzına geçen dayılar amcalar. İşte asıl bunlar mide bulandırıcı, asıl o zaman ensest, asıl o zaman kabul edilemez, asıl o zaman ahlaki açıdan sorgulanabilir. Peki kimseye zararı olmayan iki yetişkin insan kendi rızalarıyla ilişkiye girdi, birbirini SEVDİ diye onlara sapık muamelesi etmek, hele hele hapis cezası vermek nedir allasen? Niye ki? Cidden anlamıyorum.

Bu konuya ilgili kitaptan alıntılar yapacağım, tercüme etmek haddim olmadığı için İngilizce tabii ki:

"One might struggle to understand why anyone would embark on relationships that lack any real, meaningful emotion, yet nobody judges them for it. They are ‘young’, ‘just having a good time’, and sure, if that’s what they want, why shouldn’t they? But then why is it so terrible for me to be with the girl I love? (...) Even emotionally abusive, adulterous relationships are often tolerated, despite the harm they cause others. In our progressive, permissive society, all these harmful, unhealthy types of ‘love’ are allowed – but not ours. I can think of no other kind of love that is so totally rejected, even though ours is so deep, passionate, caring and strong that forcing us apart would cause us unimaginable pain. We are being punished by the world for just one simple reason: for having been produced by the same woman."
Bu nasıl bir ahlak anlayışıdır? Haksızlık bu işte, düpedüz haksızlık. Birbirleri olmadan hayatta tutunamayan iki insanı sırf aynı anneden doğdukları için ayırıyorsunuz ve cezalandırıyorsunuz. Kimseye zarar vermedikleri ve kendi rızalarıyla ilişkiye girdikleri için hapis yatmaya mahkum bu insanlar. Burası Avrupa üstelik, pek açık görüşlü ve özgür olunan bir yer -sözde. Hoş, eşcinsellerin bile evlenmesi daha dünyanın sadece birkaç ülkesinde yasalar tarafında (kesinlikle insanlar tarafından değil) kabul görmüşken bu insanlar bir suç işlemiş gibi davranmalarını beklemek lazım tabii. Bazı ülkelerde kadınlar hala evlenmeden ilişkiye girdiklerinde, hatta tecavüze uğradıklarında bile öldürülüyorlar. Adaletinizi sikeyim. İyiliği ve barışı savunan kutsal kitabı yasa olarak kabul edip kendini Tanrı yerine koyan adamlarla dolu ülkeler bir tarafta, süper modern insani sistemiyle yasalar oluşturan millet öbür tarafta, ama hepsi aynı işte.

Her ne kadar şimdiye kadar enseste odaklansam da bu kitap sadece bundan ibaret değil. Öyle olsaydı etkisinde bu kadar bırakmazdı zaten. Lochan ve Maya'nın bakmak zorunda olduğu üç kardeşi var ve her ne kadar bunu can sıkıcı ve zor bulsalar da onları çok sevdikleri için vazgeçemiyorlar. İşe gitmediği zamanını sevgilisiyle geçiren annelerinin onları ihmal ettiklerini saklamak zorundalar, çocuklara sadece daha yetişkin bile olmayan iki gencin baktığını saklamak zorundalar, bir sağlık sorununda hastaneye bile giderken dikkatli davranmak zorundalar. Çünkü her an İngiltere'nin o pek katı kurallı (sözde vatandaşın iyiliği için) Sosyal Hizmetleri gelip bu çocukların yeteri kadar iyi bakılmadığını öne sürerek onları ayırabilir. Lochan ve Maya, aralarındaki ilişkinin birileri tarafından öğrenilmesinden bunun için korkuyorlar. Çünkü kardeşlerinden ayrılmak istemiyorlar -her ne kadar onlara bakmak sırtlarında büyük bir yük olsa da.

Lochan'ın bir de sosyal fobisi var ki her strese girdiğinde bu çocuğun kendini yiyip bitirmesi içinizi parçalıyor. Ben kendim de Lochan gibi olduğum için (tabii bayağı hafifletilmiş versiyonu) onun iç savaşlarını çok iyi anlıyorum, muhtemelen bir başkası abartılı bulacaktır. İşte burada kız kardeşi devreye giriyor. Onu yargılamayan, beraber vakit geçirmekten hoşlandığı, yanında rahat davrandığı yegane insan Maya. Her ne kadar Maya'nın sosyal ilişkileri gayet sorunsuz olsa da o da Lochan'ı kendine en yakın kişi olarak görüyor.

Lochan'ın endişelerini, anksiyetelerini birinci ağızdan dinlemek ona karşı bir sempati geliştiriyor, kim okursa okusun kitabı. Halbuki biz de o pek konuşmayan, çekingen ve arkadaşı olsun diye kıçını yırtmayan yanlız tipleri görünce ezik deyip geçmiyor muyuz normalde? Herkes insan içine karışıp süper sosyal girişken olmaya mecburmuş gibi davranıyoruz. Asla vazgeçemediğim şehir yaşantısına lanet ediyorum bazen, özgürmüşüz gibi göründüğü halde bize kendimizi kısıtlamak ve değiştirmekten başka seçme şansı bırakmadığı için. Yaşamak istiyorsan normal olmak zorundasın, anormal olacaksan da ancak sosyal çevre uygun gördüğü kadar.

Fazla uzattığımın ve konudan saptığımın farkındayım ama hiçbir zaman iki paragraflık bir şeyler yazıveren biri olmayı başaramadım zaten. Kitaba dönersem, dilinin güzel ve akıcı olduğunu farkettim. İlk defa bu kadar zor seviyede (kime göre neye göre) İngilizce bir kitap okudum. Ama anlamadığım yerler pek olmadığını düşünürsek dilinin o kadar da ağır olmadığını çıkarabiliriz. Asıl ağır olan kitaptaki olaylardı. Young Adult türüne koymuşlar bu kitabı ama çok daha olgun bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Gençlere, hatta ergenlere biraz fazla geleceğinden eminim. Bir kere İpek Ongun kitapları gibi hadi kızlar arkadaşlıktan, hoşlandığımız çocuklardan bahsedelim, eller havaya bir kitap aklıma geliyor benim gençlik romanı deyince. Bu kitapta çok ağır bir drama, ensest gibi hassas bir konuyu geçtim, mazoşistler dışında herkesin kaldıramayacağı bir depresif hava var.

Zaman zaman duygu sömürüsüne kaymıyor mu bu drama? Evet, kayıyor. Özellikle Lochan'ın iç hesaplaşmaları, küçüklerin çıkardığı zorluklar ve tabii ki Maya ve Lochan arasındaki yasak aşk kimi zaman fazlaca tekrara düşüebiliyor, fazlaca dramatize edilebiliyor. Yine de kitabı okuduktan günler sonra bile hatırlandığında o gözlerin dolması, kalpte bir ağrının başlaması, ucuz bir duygu sömürüsünün aksine etkileyici olduğunun göstergesi aslında.

Forbidden, rahatsız edici bir kitap. Ama onu rahatsız edici yapan unsur ensest değil, bu insanların sevgilerini yaşayamaması. Açık görüşlü olmayı desteklerken herkesi kendim gibi düşünmeye zorlayacak değilim. Lochan ve Maya'nın ilişkisini -kimseye bir zararları olmadığı halde- yanlış ya da iğrenç bulanlar olabilir, bir şey diyemem. Ama kitabı okuduktan sonra bile bu insanlar sırf yanlış bir şey yaptılar diye cezalandırılmalarını doğru bulanlara saygı duyamam. Sevgiyi yasaklamaya ve ayıplamaya devam ettiğimiz sürece dünya yaşanılası bir yer olmayacak.

Bayağı abartıp ufak çaplı bir tez yazdığımın farkındayım. Çok uzun geliyorsa okumayıverin. Ama içimde tutacak değildim herhalde, blog ne işe yarıyor?

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 8
Hikaye: 7
Anlatım: 7
Karakterler: 6
Tasvirler: 8

Genel: 7.64

Yorumlar

  1. Ben de sonlarında ağlamış, bir hayli etkilenmiştim kitaptan. Burda böyle güzel bir incelemesiyle karşılaşmak çok hoşuma gitti. Aslında genel olarak bu blog çok hoşuma gitti, neden daha önce keşfetmemişim acaba? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorumlar sizden gelince insanın gururu okşanıyor Çavlan:) Teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder