İnsan Sarrafı

O keşke ben olsam. Muhtemelen dünyadaki en insan tanımayı beceremeyen kişiyim demek ne haddime, fazla iddialı olur. Ama cidden, içgüdü, altıncı his, göz tutması ya da tutmaması... Hepsi sıfır.

(Hemen uyarayım, kişisel bir post bu. Çok sevmiyorum bloglara günlük muamelesi yapmayı ama bu sefer yazmak istedim. İlgilenmeyen okumasın.)

En fenası da o mükemmeliyetçi tavır sanırım. Onaylamadığın bir şey mi yaptı, samimiyetini fazlaca mı ilerletti, sana fikirlerini mi dayatmaya çalıştı, seninle dalga geçen espriler mi yaptı, yüksek sesle mi konuştu, iki dakikada senli benli mi konuştu, kaba saba hareketlerde mi bulundu, -de bağlacını bitişik mi yazdı? Çiz hemen üstünü, etiketle ve ayrıl yanından. Peki tatlım madem bu kadar süper bir vizyonun var, bir hatasını gördüğün anda sevmeye çabalamaktan vazgeçiyorsun, sevmediğin insanlarla da takılmıyorsun; o zaman ne demeye etrafındaki güvendiğin insanların hepsi birer hayal kırıklığı çıktı? Hayır başkalarını etiketleyecek kadar kendini ne kadar hatasız görmene değinmiyorum bile bak. Yemin ederim terapistin sana narsist demekle çok haklıymış. Aynı zamanda kendinden nefret ediyorsun diyerek beynini sikertip bıraktı o ayrı mesele.
Yine de terapist abla bir işe yaramış. Artık bir insanın "iyi" ya da "kötü" olduğunu ufak bir hareketinden anlayamacağımı idrak etsem de bardağın dolu tarafından bakıyorum, yaşasın! Ne kadar saçmalasa da gıcıklık yapsa da kendisini sevmemem için türlü iticilikler yapsa da karşımdakinde potansiyel bir iyilik ya da iyi yanlar olabileceğini umut edebileceğim. İlk görüşte kanımın kaynadığı insanlara da güvenmeyeceğim diyemem zaten, hiçbir şekilde kimseyi ilk görüşte sevmiyorum (çok ağır oldu galiba, anti-sosyal ve sosyal fobi farklı şeyler). Sevmek ya da sevmemek için bir işaret bekliyorum sadece nötr kalıp. Eh artık tüm işaretlerlerle bir sonuca varmayacağım artık en azından.

Ne oldu da böyle bir aydınlanma (!) yaşadım? Ev kiraya verilecek diye boşaltma amaçlı eşyaları kargoyla bizim (oturduğumuz) eve gönderdik. Kargocu adamdan nefret ettim, tümüyle, tepeden tırnağa. Annemle beni tek başına görüp her zamanki ataerkil düşüncesiyle patronluk taslamıştı çünkü. Başımızda erkek yok ya, pek korkusuzsun, hadi bizim ne kadar gerizekalı ve yarım akıllı olduğumuza dair göndermeler yap, aşağılamaktan hiç çekinme, evin bomboş olduğunu göre göre çay kola börek iste... Tabii bize daha az masraf olsun diye bir takım antin kuntinle o kadar eşyayı daha hafif, az ve küçükmüş gibi gösterme yetkisini kullanması ve yardımcı olması için aranacak birtakım kişilerin numarasını vermesi beni bir gıdım bile etkilemediği gibi PTT'nin bel fıtıklı ama az maaş alan gariban çalışanları bu halde olduğu için suçladım bile adamı. Öyle ya, hileyi, adam kayırmayı bırakıp işlerini doğru düzgün yapsalar bunların hiçbiri olmayacak zaten.
Üzerinden zaman geçti ve ben onun o gıcıkmış gibi görünen ama aslında babacan olan insanlardan olduğunu anladım. Belki de tanısam öyle olmadığını görecektim ama önemli olan beynimdeki insan seçen yargı bölümünün o kadar da güvenilir olmadığını anlamam. Köşeli jeton düştü nihayet.

Çok ve boş konuşuyor ve davranışları küçük bir kız çocuğundan hallice diye yanında olmaya katlanamadığım bir kızın aslında iyi sır tuttuğunu ve insanlara kıymet verdiğini öğreniyorum.

Agresif, burnu havada ve dediğim dedik tavırları yüzünden arkasından konuşmaya çekinmediğim bir insanın benim arkamdan konuşmadığını farkediyorum ve utanıyorum.

Kuaförde her dediğimle dalga geçen ukala makyözün, aslında pek iyiler sandığım diğer iş arkadaşlarına göre daha az ikiyüzlülük ve yalancılık yaptığını hatırlıyorum.

Aşırı sorumsuz olmasından dolayı devamlı laf soktuğum arkadaşın 5 liralık borcunu bile ertesi gün geri ödediğini görüyorum.

Şimdiye kadar filmlerde, animelerde (off örneğe gel) rastladığımda hep kızdığım, o "devamlı gıcıklık yapsa da aslında iyi bir kalbi olan" tiplere aşık olduklarında saçını başımı yolduğum karakterlerin aslında o kadar salak olmadıkları dank ediyor. Sonuçta kızımıza göre önemli olan oğlanın yakışlıklı ve zengin olması ve onun da kalbinin bir köşesinde ufak iyi bir köşe varsa, bundan iyisi can sağlığı.

İçindeki ışığı göremediğim kaç kişiyi böyle uzaklaştırdım kendimden acaba, ya da yakın olmak için çaba sarfetmedim? Bunun yerine şu anda sırf yalnız kalmamak için aklımın bir köşesinde bulundurduğum ama ilk zamanlarda kim bilir ne saçmalıklarla doğru insanlar olduklarına karar verdiğim kimseler var hayatımda işte. Ya da yoklar. Çünkü diğerlerine yaptığım gibi onları da en ufak bir hatada kafamda silmeye karar verdim ama beraber olmak sıkıntı vermediği için hayatımdan çıkarma adımını atmadım. Kıymet verdiklerimin beni çaktırmadan hayatından silmesine, artık yanında istememesine, başkalarını tercih etmesine ve en kötüsü umursamamasına üzülerek, kırılarak. Karma dedikleri bu acaba?

Mükemmeliyetçi olmak elimde değil, hala bir insanın davranışları beni sinirlendirirse katlanmamayı seçiyorum. İçindeki iyi ışığı görmek istesem de yapamayacağımı biliyorum. Peki sen kendine niye katlanıyorsun Duygu? O ışık sende yok halbuki? Sen olsan sen de kendinle takılmak istemezdin ama mecbursun işte. Hayatın boyunca katlanmak zorunda olduğun, sıkılınca bir bahaneyle yanından kaçamayacağın, bir hatasını görünce silemeyeceğin birisin. Ömür boyu ona katlanmak zorundasın çünkü doğru insanı bulma konusunda her ne kadar umutlu olursan ol, o senin hayatındaki tek gerçek arkadaş olmaya mahkum.

Sike sike sevecen kendini, BAŞKA YOLU YOK.

Yorumlar

  1. Senin her yazdığını merakla (ve tarzın itibariyle neşeli bir heyacanla(bu nasıl bir duygu betimlemesi?!)) okumaya başlıyorum. Bu yüzden, bu sefer, ilk satırlarda yazının havasına giremedim, anlayamadım. hoop müziği kapattım. yeniden okudum, sindiremediğim her cümleyi yine yeniden... çünkü son zamanlarda yaşadıklarımı da düşününce paralel evrendeki yansımamı görüyor gibi oldum(taşınma olayı bile tanıdık valla)
    belki de bu derece fantastik yaklaşmasak da olur; çünkü her insan, ne kadar saçma bir durum içinde olduğunu hayatında en az bir kere görür.

    kendimden hareketle bir şey diyeceğim; etrafımdaki insanlar hayal kırıklığına uğratıyor sık sık, siliyorum, gidiyorum, gidiyorlar...peki. ama bunun şans vermediğim insanlarla alakası da, bağlantısı yok.yakın mesafede her insanın yumuşak karnımdan vurma ihtimali ve imkanı artıyor. sonra o kendim için yeterince... bulmadığım fakat bir şans verdiğim, adam yerine koyduğum insan vurunca insan karşısındakinden çok kendine kızıyor, sövüyor, kırılıyor.bile bile lades oluyor.peh.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bakınca yargılarımın tutmadığı, çok başka insanların beni pozitif anlamda şaşırttığı durumları çok sık yaşıyorum. ama ben ters köşeleri severim be! gerçekten. şaşırmak, sorgulamak güzel şey.iyiyi de kötüyü de. öğretir.
      ama deneyimlerinden hareketle ayrıştırdığın bir insana 'aman da önyargısız şeyediyim bi kere de' diyip yanaşınca ve o eninde sonunda -çok değer verdiğin bir insanın da yapacağı- herhangi bir saçmalığı yapınca, 'heh' diyor insan 'baştan böyle olacağı belliydi, şimdi en çok kendimden nefret ediyorum'. o yüzden benim için 'aynen devam'. bu insanı kendini beğenmiş, bencil, mükemmeliyetçi, yalnız, sorunlu, kötü, eksik... her ne yaparsa yapsın. kara koyun olmak tercihimdir.

      yazdım yazdım da, ben çok yanlış gelmişim gibi hissediyorum bir yandan da:)) ama benim burdan yaram vardı, burdan söyledim n'apalım

      Sil
    2. Pozitif anlamda şaşırtıyorlar diyorsun ya, belki daha ilk başta üstünü çizdiğinden dolayı daha sonra seni şaşırtmasına izin vermiyorsun insanların? Açıkçası ikinci şans olayında şimdiye kadar istisnasız kötü tecrübeler yaşayan biri olarak (ve yazdıklarına bakılırsa sen de aynı şekilde) zaten pembe gözlüklerimle kimseye hemen güvenecek halim yok -halimiz yok. Her zaman tetikte kalacağız ister istemez. Mesela pek iyi bir arkadaşım vardır, daha önce defalarca sorumsuzluk örneği gösterip her daim beni yarı yolda bırakan. Ama ben onu silmedim. Bu hala ona güvendiğim anlamına gelmiyor, tam tersine önceden hazırlıklıyım tekrar yarı yolda bırakacak şansı verecek olsam da. Hiç şaşırmayacağım, adımlarımı ona göre atmış olursam ve hesaplı davranırsam kırılmayacağım da.

      Biraz öz eleştiri yapmak gerekirse, ben de hatasız değilim (burada biz demek istedim ama hatanı görmeden böyle demem sadece varsayım olur:). Değer verdiğim insanlar beni sildiğinde ben ikinci bir şans istemem ama "neden" demeden de duramam.

      Yalnızlık değil sorun hayır. Ama dünyada HERKES sırtından bıçaklanıyor. Daha salak oldukları için tekrar birilerine güvenmeye başlamıyor insanlar, toplumda yaşamanın kuralı bu. Kendi adıma konuşayım şu anda toplumda yaşamıyorum (öeh saçmaladım, yani sosyal hayatım yok). Ama güven sorunuyla ve önyargılarla insanların üstünü çizerek yine sadece kendimize zararımız var.

      Hoş sonunda gelecek kötü tecrübelerle yine kendimize zarar vereceğiz, evet. Ama belki de risk almak lazım? Vurması için sırtını ya da karnını açmayacaksın elbette ama bir kol mesafesi uzağında da olsa yine de yanında duracaksın?

      Bilmiyorum yine de dediklerime güvenme sen=D Teoride konuşmak kolay ama en başta ben yapamayacağım bunları.

      Sil

Yorum Gönder