Les Amours Imaginaires (2010)

I Killed My Mother ve Laurence Anyways'ten sonra kendisinden çok şey beklemeye başladığım için olacak, çok büyük hayal kırıklığına uğradım bu filmde. Aslında kötü bir film de değil. Ama Dolan bir tarz karmaşası yaşamış bu 2. filmde sanıyorum. "Ben tarzımı oturttum bak" mesajını, normalde kullandığı bazı unsurları abartarak vermeye çalışmış.

Bu film bir aşk filmi, Laurence Anyways'in imkansız aşk temasının temelleri atılıyor. Aynı kişiye aşık olan iki arkadaşı anlatıyor film kısaca. Ne yazık ki filmdeki duygular bazen biraz sahte görünüyor. Dolan ve Chokri'nin oyunculukları platonik aşkın heyecanlarını ve hüzünlerini çok iyi yansıtsa da sorun senaryoda ya da anlatımda sanırım. Dolan'ın hep savunduğum o diyalogsuz slow motion sahneleri burada çok göze batıyor. Çünkü iki dakikada bir bunları dayıyor önümüze. Bu yüzden filmden kopuyoruz hep. Bunu ellerinde fazla malzeme olmadığı için kolay yoldan bir buçuk saati doldurma amaçlı yaptıklarından kıllanmadım değil arada sırada. Tamam, adeta tam bir klip gibiler; alttaki müzikleri eleştirmek ne haddimize, seçimler her zaman kusursuz olmuş. Ama bu filmde belli bir yerden sonra kabak tadı verdi ne yazık ki. Sıkıcı demiyorum bak, sadece fazlaca kullanılarak tüketilmiş.
Şu Yunan Heykeli Nico'ya laflar hazırladım. Daha doğrusu buna aşık olan iki tipe söyleyeyim. Olm neresini sevdiniz bunun? Tamam, heykelini yapacaksan model olsun poz versin ama tam bir ukala denyo bu. Bütün hareketleri, bakışları, mimikleri "ben Yunan Tanrısı heykeli değil, onun ta kendisiyim" diye bağırıyor. Nasıl bir pislik ki gayet de bilinçli bir şekilde bu iki tipi baştan çıkartıyor. Ama kızlar (ve oğlanlar) böyle tipleri sever işte ne yapalım kural...

Bir de hikayenin arasına sıkıştırılmış alakasız monologlar vardı ve ben bunlardan hiçbir şey anlamadım. Yani amaç neydi mesela. Tamam herkes kendi tecrübelerini, aşklarını anlatıyor ama bir sanat filmi için bile çok gereksiz ve alakasız buldum bu sahneleri. Slow motion sahnelerde sıkılmadığım kadar bu sahnelerde sıkıldım. Bizi asıl hikayeden koparmak için bir başka çaba adeta.

Xavier, sana gelmek istemiyorum ama geleceğim mecburen. Eskiden estetik bir açıyla yüzüne düşürdüğün yanları traşlı saçlarını bu sefer havaya kaldırmışsın. Hipster imajını pekiştirmişsin, aferin. Gerçi bu sefer estetik değil, sadece entel. Biliyorum estetik kısmını önemsemeyip moda olduğu için yapıyorsun ama bıraksan da eski sevimli haline dönsen mesela? Gerçi bir de son zamanlarda kirli sakal da bırakmışsın hobareey. Olmamış ama yine de sen bilirsin krdşm.
Görsellik, müzikler, mekanlar, kompozisyonlar yine güzeldi, diyecek lafımız yok. Marie'nin vintage kıyafetleri enfesti. Hatta sabah yataktan kalktığında, saçı başı dağınık ve makyajsız haliyle bile bu kadar vintage olamaz bir insan. Monia Chokri'nin oyunculuğu ise nasıl desem, itici olsa da sevmeden edemeyeceğimiz o karakteri çok iyi betimliyordu. Bir şeye bozulduğundaki o sahte gülümsemesini ben de çok yapıyorum, itiraf edeyim. Savunma mekanizması mıdır nedir?

Bir geçiş filmi olduğu için filmin saçmalıklarını mazur görüp önümüzdeki maçlara bakıyorum. Ama artık Dolan filmleri de genç kızlara hitap eden gay seksinden öteye gitsin ltfn pls tşk.

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 6
Hikaye: 5
Anlatım: 5
Karakterler: 6
Görsellik: 7

Genel: 5.86

Yorumlar