The Bride of the Water God

Myanimelist'in dediğine göre 2009'da başlamışım ben bu mangaya. Tabii manga demem alışkanlıktan hep, bir Kore manhwası bu. O zaman biraz sıkıcı bulmuşum ama kurgulardan aldığım keyif okuduğum döneme göre değişiyor tabii. Yine de şurada da bahsettirecek kadar çizimleriyle, atmosferiyle, mitolojik konusuyla beni kendine bağlamıştı. Hay bağlamasaymış. Mangayı tamamen unuttuğum için yeniden okuma girişimimin sonucunda ağlıyorum ne yaptım ben diyerek. 3 gün de az değil kuzum ya, zaman öldürmeye değecek başka şeyler var. Ben okumayalı ne olmuş bu mangaya yahu? Keşke direkt dropped kategorisine koyuvereydim. Ama yapamadım, çünkü güzel gitme potansiyeli vardı 4 yıl önce. Son 3 günde de bu potansiyelini tamamen kaybetmiş olduğunu üzülerek öğrenmem beni hiç tatmin etmedi, hayır.

Çok ilginç başlıyor hikaye aslında. Kuraklığı durdurması için Su Tanrısı Habaek'e bir kızcağızı eş olarak seçip kurban ediyorlar. Kızımız Soah, bu hiç tanımadığı Tanrılar evreninde sudan çıkmış balığa (deyim yerinde mi oldu) dönüyor haliyle. Eş olarak seçildiği Habaek'in aslında bir velet olduğunu görüyor. Bir de bunun yakışıklı kuzeni var uzun boylu, kaslı falan. Soah'ya asılıyor edepsiz. Fakat Habaek ve sözde kuzen aynı kişi aslında. Arkadaş gündüz küçük bir çocuk görünümündeyken geceleri gelişkin ve hormonlu bir erkeğe dönüşüyor. Vallahi smut falan değil bu manga, sapıkça şeyler yok bak söz. İşte, gereksiz bir şekilde Soah'dan saklanıyor bu gerçek. Zavallım az çekmiyor bunların gizlerinden sırlarından.
Habaek'in bu kulağa pek erotik gelen dönüşümleri aslında onun sapık doğası falan değil tabii ki, o da küçük bir çocuk olmak yerine gündüz de kadın ayartıp sevişmeyi falan istiyor -mangada söylenmemiş ama ben biliyorum. Aslında ölen eski karısı tarafından lanetlenmiş Habaek. Nakbin denen kadının adını daha ilk bölümlerden duyuyoruz zaten ve sonra da bitmiyor zaten. Bu Nakbin'den ne çektik be yavrum. Hayır yani gerçekten, hiçbir okuyucu sevmiyor Nakbin'i, neden yazar ikide bir karşımıza çıkarıyor? Sormam saçma gerçi, hepimiz biliyoruz. Konu yok napsın o da. Soah ile Habaek zaten hikayeye karı-koca olarak başlıyorlar, hemen sevişip çocuk yapsalar en fazla 50 bölüm sürer. Mi-kyung teyzemiz de basıyor entrikayı, basıyor dramayı.
Şu an İngilizceye çevrilmiş 123. bölüm ve Kore'de basılmış olan 147. bölüm itibariyle hikayedeki entrika ve duygu sömürüsü doruk noktasında. Spoiler için uzun uzun paragraflar harcayacağım ama burada bir spoiler yok, korkma. En başından beri ağır bir atmosferi var manhwanın. Herkes birilerinin arkasından bir iş çeviriyor, kime güveneceğiz kime güvenmeyeceğiz bilemiyoruz. Yan karakterlerin geçmişleri irdeleniyor, iç yüzleri gösteriliyor. Hepsinin gülen güzel yüzünün altından bir sır çıkıyor zaten. Olabilir, bu da bir anlatım tarzı sonuçta. Fakat belli bir yerden sonra sıçıp batırıyor konu, üzgünüm.

İlk başlarda daha romantik falan başlıyor aslında. Soah ve 'kuzen' arasındaki çekim çok güzel oluşturulmuş, hatta doğal bile denebilir. İlla ki acılar macılar dramlar var ama katlanılabilir düzeyde. Diyorum ya, tarzı bu deyip devam ediyorsun. Fakat yavaştan yavaştan Brezilya dizisine dönüşüyor. Live-action'ı yapılırsa başrolünde Thalia oynamalı. Hep aynı yanlış anlaşılmalar, gereksiz insanların maydonoz olmaları, entrikalar falan. En kötüsü de bu olayların birbiriyle mantıklı bağlantısı olmaması. Bilmem kimin ölmesinin, bir diğerinin hafızasını kaybetmesinin konuya hiçbir katkısı yok. Sanki yazar günü kurtarmak için bir şeyler kurmuş kafasında, ama sonra toparlayamamış. Bir sürü flashbacklerle kaç bölüm harcanıyor. Bunun da olaylara pek bir katkısı yok, sanki kağıt doldursun diye çizilmiş. Daha da kötüsü, oradan oraya atlayan flashbackler yüzünden kafamız çok karışıyor. Çözülemez bir hikayesi olmamasına rağmen anlatım tarzı yüzünden anlamamız zorlaşıyor, konudan kopuluyor. 3-5 ayda bir yeni bölümleri takip eden okuyucuların olayları unutması çok normal çünkü 25 bölüm önce yaşanmış bir şeye devam ediliyor falan. Arc'lar karışık olduğu gibi gereksiz de, "bu niye oldu ki şimdi böyle" diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Hikayeyi spoiler paragrafında şikayet etmeye devam edeceğim, evet, içimi dökmem lazım.
Peki bizi 123. bölüme kadar getiren ne? Tabii ki çok güzel yanları var bu manhwanın da. Çizimler. Ama bunu "ay bizim Mi-Kyung da çok güzel resim çizer amcası" tarzında söylemiyorum. Tasvirlerin bu kadar ayrıntılı, çizimlerin bu kadar zarif olması yüzünden hikayeye odaklanamamış kadın yani ne olsun daha! 120 bölümlük manhwayı işsiz halimle 3-4 günde okumamın nedeni budur biraz da. Çizimleri izlememek, ayrıntılara dikkat edip onlara hayran kalmadan okumak çok büyük bir kayıp olur, ne de olsa güçlü yanı bu. Hatta bu ayrıntılardan o kadar çok etkilendim ki, karakterlerin bebek suratlarının nasıl cepheden mükemmel, profilden berbat göründüğünden (bu hataya çoğu mangaka düşüyor, bkz: Yamato Nadeshiko), proporsiyonların kimi zaman doğru olmadığından bahsetmeyeceğim.

Görselliğin bu kadar zengin olmasının ve küçük ayrıntıların bu kadar göze takılmasının bir başka nedeni de elbette manhwanın dönem-fantastik yapısı. Asya mitolojisi konusunda hiçbir bilgim yok, bu yüzden tanıtılan Tanrılar ve hikayenin efsanelerle uyuşup uyuşmaması konusunda bir yorum yapamayacağım. Konuya vakıf olanlar çok daha fazla keyif alabilirler hikayeden. Özellikle sembolizm çok kullanılmış, ki eminim Koreli okuyucuların hikayeyi anlamasını kolaylaştırıyordur (daha çok kafa karıştırıyor da olabilir). Bu semboller kimi zaman yazar tarafından ama çoğunlukla zavallı çeviri grubu tarafından açıklanmaya çalışılmış. Bence farklı, mistik bir hava katıyor bu ayrıntılar, tasvirler. Asya/Kore kültürünü ilginç bulanlar için pek güzel malzemeler var. Kore kültürü derken 2NE1'dan Shinee'den bahsetmiyorum tabii.

Tabii bir de hepsi birbirinden güzel Tanrılar var. Bazıları özellikle mi elflerden esinlenilmiş bilemiyorum. Bazıları, mesela Habaek, çok bariz K-pop idollerinden esinlenilmiş o başka tabii, o saç ne la. Sen de kakül falan 2010 emo tarzı kasacağına diğer karakterler gibi at kuyruğu falan yapaydın, hem atmosfere katkısı olurdu. Ama çok göze çarpmıyor, hadi affettim. Yazar çizimi kolay olsun diye yaptı herhalde. Hepsi geleneksel kıyafetlerinin içinde, dönem türünün verdiği havayla gıcır gıcır dolaşıyorlar. Kumaşlar desen 5 metre, 6 kat. Aksesuarlar desen elle sayamazsın. Normalde mangalarda kullanılması hoşuma gitmeyen çiçekler, ağaçlar, bayırlar, kırlar burada çok kibar görünüyor, hikayeyle çok iyi bütünleşmiş. Çok ince ayrıntılar var demiş miydim? Keşke aynı hassasiyet hikayede de gösterilseymiş.
Koreli Legolas Hoo-ye
Entrikacı kadın #194: Mura
entrikacı kadın #kaynana statüsü: Seo-wang-mo
Alttan alttan insanlık da eleştirilmiş hikayede. Bu kısmını kimi zaman sevdim açıkçası. Çünkü bu kesinlikle adil olamayan, çok daha zalim ve gücün getirdiği üstünlükle kendi hırslarına yenilen Tanrıları izliyoruz biz. Hele ki insanlara çemkiren bu tipler süper bir ironi oluşturuyor. Siz de aynı boksunuz tatlış, onlardan üstün tarafınız olsa olsa bir takım supernatural güçlere sahip olmanız herhalde. Ölümsüzsünüz diye ömrü 100 yıl bile olmayan 'türleri' boşuna aşağılıyorsunuz. Onlar sizler gibi güçlere sahip değiller, bu yüzden havayı ve suyu kirletiyorlar. Keşke ne gökyüzünde siz olsanız, ne de yeryüzünde biz olsak.
Şimdi spoilerlara başlıyorum yalnız. Son paragrafa kadar okuma derim ben. Nereden başlasam? Hakikaten, o kadar çok şey var ki... Başta güzel başlayan romantik atraksiyonların hepten gittiğine mi üzülsem önce? Hayır romantizm sadece en başta vardı demiyorum. Devamlı romantizm var zaten. Ama bir süre sonra -Habaek'in hafızasını kaybetmiş taklidi yapmasından itibaren- çok yapay, hiç de inanılır olmayan, iç bayıcı bir aşk sağanağı yağıyor. Tabii abartılı entrikalar devam ederken romantizmi de sürdürmek yazarın sınırlarını zorluyor bence. Yahu Soah ile Mui hangi ara birbiri için hayatlarını feda edecek duruma geldiler? Ben mi kaçırdım nedir. Halbuse en başlarda yavaş yavaş ama hoş bir şekilde ilerliyordu. Dram dozu yükseldiği için mi acılı aşk temasına bu kadar sığınıldı bilmiyorum. Devamlı hiç kavuşamayan, hiç sevişemeyen aşıklar var ortada. Sevişmek demişken, 130. bölüme bir sevişme koydun hadi yazar, çiftimizin ilk gecesi hadi, biraz gecikmeli, ister istemez o kadar entrika içerisinde. Bu kadar mı romantizimden uzak olur? Her ne kadar aksini göstermeye çalışsan da çok soğuktu, zaten araları kötüydü falan. Sonra da Soah terkediyor bunu ertesi gün mü ne. Artık bu raddeden sonra 'kavuşsalar' bile eski çekim kalır mı acaba aralarında. O kadar yanlış anlaşılmalardan ve dramadan sonra hala aşk ve tutku hissedebilecek misiniz birbirinize? Bir seinen'den beklerim bunu ama bu tarz bir shoujo'daki romantizmin yapay olması gibi lüksü yoktur.

Bir de harcanmış karakterleri ne yapacağız? Bi Ryeom'u geri getirebilecek misin bana? Nakbin 158 kez dirildi, eminim diğer kötü karakterler de öldü taklidi yapıp geri gelecekler. Ama Bi Ryeom gelmez. Ben seviyordum onu -ki eminim yalnız değilim bu konuda. En ilginç karakterlerinden birini harcadın Mi-Kyung abla. Mura'ya bile üzüldüm. Peki harcanmış 'çiftlere' ne yapacağız? Mesela Habaek'in ana babası birbirini çok seviyordur, tamam, güzel. Ama ben Seo-wang-mo ile Kral ilişkisini destekliyorum. 'Şeytani hükümdar' maskesi altında elbette bir şeyler yatacaktı, çocukluk travmaları ve karşılıksız aşklar falan. Yazık lan. Bir de yalnız şovalye, elf güzeli Hoo-ye, Soah'yı koruma ayaklarına yatmasın bence. Nakbin söz konusu olunca onu sadece Hoo-ye ile yakıştırabiliyorum ben. İkisi de beraber çok uyumlular, hiç Mui ile Soah arasına girilmesin boşuna.
yazık oldu
Nakbin sevimsizi
Nakbin. Bu dişi ne zarar ziyan yaptı. Ne yazık ki yüzüncü kez öldükten sonra hikayede geçenlerde tekrar belirince yok artık dedim. Pes. Habaek'in üzerindeki laneti bozması için Nakbin'e ihtiyacımız var, evet. Ama Habaek son Nakbin'e gidip "laneti kaldırsana cnm" diye rica ettikten sonra "kib bye" diye vedalaşacaklarını hiç sanmam. Yine bir şeyleri karıştıracak bu Nakbin ve ben artık bu kadını görmekten bıktım. Yazar çok seviyor aksi gibi. Bazen esas kızın, ana karakterin Nakbin olduğundan şüphe etmiyorum değil. Nakbin'in reenkarnasyonu dışında başka biri gelin olarak Tanrılar boyutuna geçemez çünkü. Soah her ne kadar kendisini 'istisna' olarak görse, nedenini merak etse de sonunda Nakbin'in gerçekten de reenkarnasyonu çıkabilir ciddi ciddi. Ve bu benim sinirimi çok bozuyor >_< Yoksa yazar eline yüzüne bulaştırmış olacak bazı şeyleri. Karakterlerin başında yeterince bela yokmuş gibi bir de Nakbin çıkıyor zırt pırt. Mi-Kyung'un mail adresini falan bulursam, ulaşacak herhangi bir yol, ağzımı açıp gözümü yumacağım. Yeter artık Nakbin'i görmek istemiyoruz hiçbirimiz. Ya da olayları daha da karıştırmadan açıklasa? Ama yok. Bitse bile aklımızda sorular kalacağından, bazı şeyleri havada bırakacağından eminim.

Yazar sırf hikayeyi uzatıp okuyucuyu o anlığına germeye o kadar odaklanmış ki, devamlılığı, genel kurguyu hiç düşünmüyor. Ayrıca bazı şeyler o kadar zorlama ki "yahu böyle mi çözüyorsunuz sorunlarınızı, başka yol yok mu?" diye düşünmeden edemiyor insan. Niye oturup konuşmuyorlar mesela. Sorunlarını birbirlerini öldürürek halletmeleri kendi güzel ülkemizin başındakilerin bazı şeyleri 'yasaklayarak' halletmesinden hiçbir farkı yok. Kafa rahat, hiç uğraşmadan kesin çözüm. Oldu canım. Ama gerçekçiymiş ha, düşünürsek. Tabii Türkiye'nin fantastik bir ülke olmasında da payı var.
hay ağzını öpeyim
Güzel arkadaşım, buraya kadar okuduysan tebrik ediyorum. Bıraksan söyleyeceğim başka şeyler de vardı ama postu bitirmeye karar verdim, sonunda.

Kore kültürüyle, mitolojisiyle ilgilenenlerin ilginç bulacağı bir hikaye bu. Zengin tasvirleri, gösterişli ve ayrıntılı çizimleri sevenler, hikayeyi çok umursamayanlar keyifle okuyabilirler. Fakat yavaş atmosferin ve durağanlığın herkese göre olmadığını söylemeliyim. Basitliği ve doğallığı sevenler bence ilk sayfasını bile açmasın. Muhteşem Yüzyıl ile Öyle Bir Geçer Zaman Ki'ye Kore kültürü ve hafiften supernatural karışımı bir şey eklersek The Bride of the Water God tarzı bir şeyler çıkar sana. Seçimini ona göre yap. Daha önce seçimini okumaktan yana kullanmış bulunduysan, geçmiş olsun. Kaçırdıysan, RAW'ları oku bari (iyilik mi kötülük mü yaptığım belli değil).

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 7
Hikaye: 2
Anlatım: 6
Karakterler: 5
Çizimler: 8

Genel: 6,05

Yorumlar

  1. Mehehehe :D Ya ben şu manhwaları çok seviyorum! Bir tane okumuştum, Flowers of Devil dı galiba. O çok güzeldi! Ensest konuları çok seviyorum ben mangalarda ^__^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Flower of Evil'ı diyorsun değil mi? Evet ben de yazmıştım onunla ilgili bir yazı. Bride of the Water God ile benzemiyorlar ama ikisinin de çizimleri çok güzel. FoE konu olarak daha güzel, katılıyorum:)

      Sil

Yorum Gönder