The Great Gatsby (2013)

Sinemaya hep tek başıma giderim ben. O arkadaşlarıyla sohbet etmekten filmi izleyemeye fırsat bulamayıp parasını çöpe atan tiplerden olmak istemem (bu filme de 3D muhabbetine maşallah 15 lira bayıldık, öğrenci hem de). Ama bu arkadaşıma pek güvenirim, ben yorum yapmak, pek mühim eleştirilerimi sunmak istesem bile o konuşturtmaz beni. Filmden çıkınca da kitabıyla aradaki farkı sordu. Anlatımlarının çok farklı olduğunu söyledim. Fakat asıl söylemek istediğim "ama kitap bunu anlatmıyor ki" idi.

Kitap neyi anlatıyordu? Merak edenler Fitzgerald'ın romanı ile ilgili yazdığım posta bakabilir.

Film neyi anlatıyor peki? Aslında Fitzgerald'ın tam olarak eleştirdiği şeyi anlatıyor. Bu filmde Caz Çağının görkemi ve bolluğu, 20'lerin mükemmel kostümleri başrolde, DiCaprio bile değil yani. Ama filmi sırf bunun için suçlamak istemiyorum. Başından beri şatafatlı bir dönem filmi olacağı belliydi, trajik bir aşk hikayesini anlatan. 
Baz Luhrmann'ın Moulin Rouge ve Romeo+Juliet'in yönetmeni olduğunu düşünürsek The Great Gatsby'de de aynı 'görkemi' çok başarılı bir şekilde yaratacağını beklememek saçma olurdu zaten. 20'ler ve 30'lar tarzına ölen biten, Art Deco akımına bayılan biri olarak çoğu sahnede gözümü bile kırpmamama rağmen eminim bir sürü hoş ayrıntıyı kaçırdım. Ayrıntı. İşte bu filmi izlemesi eğlenceli hale getiren, gözlerimize bayram ettiren unsur bu. Hikayenin içinin ne kadar boşaltıldığı düşünülürse geriye görsellik, abartı, dramatik kareler karıyor zaten. Kostümler, aksesuarlar, makyajlar, dekor tam anlamıyla şahane. Kostüm tasarımcısı Catherine Martin'in Moulin Rouge'da olduğu gibi yine Oscar kazanacağına eminim. Üstelik görselliği sadece buradan kazanmıyor. Çekim teknikleri de bunun gibi bir filme yakışır şekilde. Seyirciyi sıkmamak için her türlü deneysel tarzı basmışlar dakikada bir. Ayrıca 3D demiş miydim? Xpand teknolojisiyle izledik ya pek mutlu oldum, paramız boşa gitmedi. Daha fazla görsellikten bahsetmek istemiyorum, söyleyecek laf yok. İstediği kadar 'dikkat dağıtıcı' diye eleştirsinler; bu filmin olayı bu zaten. Çok para harcandığı her sahnesinde gözümüze gözümüze sokuluyor işte. Görselliğe önem verenler gitsin 3D izlesin bu filmi mutlaka. MUTLAKA!

Görsellikle hikayeyi birbirinden koparmamak için anlatım ve oyunculukların da ne kadar abartılı olduğunu söylememe gerek yok harhalde. Romanının ruhuna hiç uymaması biraz da bundan sanıyorum. Dili çok sade olmasa da minimum tasvir ve duygusallıkla çok şey anlatıyordu Fitzgerald. Bu filmde ise tam tersi bir hissiyat içine girdim ben. Oldukça teatral bir dili var ama pek bir duygu yok.
Oyunculuklar da abartılı, evet. Üstelik benim pek sevdiğim, girl crush'ım Carey Mulligan için bile aynı şeyi düşüyorum. Tabii bu yönetmenin hatası, yoksa An Education'da döktürmüş bir insan Daisy Buchanan rolünün de hakkını verirdi. Üstelik tam anlamıyla dönem kadını kendisi, vintage kıyafetleri üzerinde emanet durmayan nadir insanlardan. Fakat onun yerinde kim olursa olsun abartılı oyunculuk sergilemeye mahkum olacaktı. Onun doğru Daisy olmadığı konusunda ahkam kesenlere ise katılmadığımı daha önce de söylemiştim. Bir Amber Heard ya da Blake Lively gibi seksi ve plastik yıldızlar oynasaydı filmin duygusuzluğu ve yapaylığına bir unsur daha eklenmiş olurdu sadece. Aslen zaten İngiliz olan Carey Mulligan'ın Amerikan olmadığı belli oluyor gerçi, o konuda bir şey diyemeyeceğim. Belki de bu yüzden konuşması bir garipti, o güzelim İngiliz aksanını Amerikanlaştırmaya çalıştığı için. Halbuki Daisy benim hayalimde tam da Carey gibiydi, zarif, asil ve kırılgan. Hani 'su gibi' diye saçma bir laf vardır ya, öyle bence. Fitzgerald çok daha güzel sıfatlar ve tasvirler buluyor Daisy için hiç şüphesiz. Fakat herkesin güzellik anlayışı farklı işte, güzel olması gerekiyorsa Amerikan Güzeli yıldızlar oynasın basitliğine indirgenmesi çok can sıkıcı.

Saç kesimimden dolayı "başroldeki kızı" andırdığımı söyleyen Muratcığım, biliyorum okumuyorsun ama teşekkürler, yine de sevindirik oldum -Carey'nin sümüğüne bile benzemediğimin ikimiz de farkındayız halbuki.

Hiç şüphesiz en iyi oyunculuk Tobey Maguire'ın. Rolü fazlaca abartı gerektirmediği için belki de. Film onun ağzından anlatılıyor, tıpkı kitaptaki gibi. Hatta sanıyorum bu kısımlarda çoğunlukla Fitzgerald'ın metinlerini kullanmışlar. İngilizcesini okuyacağım bir gün, kafaya koydum.

Bir de Catherine rolünde Adelaide Clemens oynuyormuş. Silent Hill'de tüm yüz hatlarını ezberledim sanıyordum halbuki. Makyaj için neden sihir dendiğine bir kez daha tanık olduk. Sihri kişiyi güzelleştirmesinden değil, tamamen farklı birine dönüştürebilmesinden kaynaklanıyor aslında.
Müziklerine değinilmezse çok büyük haksızlık olacak bence. Filmin fragman müziklerinden bahsettiğim şu postta soundtrack'in Jay-Z'ye verilmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmiştim. Çok şükür korkulan olmadı. Alakasız hip-hop kullanılmış mı, evet. Ama sanıyorum çok doğru sahnelere yerleştirildiği için hiç de kulak tırmalamıyor, "ne alaka" dedirtmiyor. Hatta çok güzel geçişler ve mixler var. Mesela parti sahnesinde kilise orguyla Bach çalınıyordu, altta modern müzik eşliğinde. Parti diyorum bak. Tüylerimi diken diken etmesine rağmen o sahneye garip bir şekilde uyum sağlıyordu. Tabii Lana Del Rey'e bol bol torpil geçilmiş, benim ölüp bittiğim Jack White'ın Love Is Blindness parçası gayet etkileyici bir sahnede kullanılmış. Özetle, Jay-Z'nin ekibi iyi iş çıkarmış -ki Jay-Z'nin Beyonce parçası koydurması dışında ciddi bir çalışma yaptığını düşünmüyorum.

Mükemmel görselliği için izlenir bu film. Maskeli balo hissiyatı yaratacak kadar da modern. Zaman zaman 2 saatlik bir video klibe bile dönüşebiliyor. Fakat Luhrmann 20'ler temalı bir film yapmak istiyorduysa başka herhangi bir senaryo kullanabilirdi, zira Fitzgerald'ın hikayesinin kilit noktasını epey ıskalamış görünüyor.

Puanlamadan olmaz! Düşük puanların Fitzgerald'ın romanıyla bir bağlantısı yok.
Konsept: 8
Hikaye: 4
Anlatım: 7
Karakterler: 3
Görsellik: 9

Genel: 7.37

Yorumlar

  1. Ben çok heyecanlanmıştım filmin gösterime girdiğini görünce. Kitabı da sen yazdıktan sonra okumuştum, şimdi böyle deyince hafiften moralim bozulmadı, isteğim kaçmadı değil :/ Dediğin gibiyse kitaba yazık olmuş...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya şöyle diyeyim, ben de çok heyecanla bekliyordum ama hayal kırıklığına uğramadım. Gerçi benim heyecanla beklediğim şey bütün o kostümler, 20'ler havası idi çünkü fragmandan bile buna ağırlık verileceği belliydi. Görsellik kısmı çok başarılı bir şekilde halledildiği için ben beğendim filmi. Ama kitaptaki gibi bir derinlik de göremedim. İzlemesini daha az keyifli yapmıyor bu ama. Mesela bir HP filmlerinde uğradığımız tarzda bir hayalkırıklığı yaratacak gibi değil -bence. Kesinlikle sinemada izlenilesi *.*

      Sil
    2. Hummm sen öyle diyosan giderim ben de :) Görsellik önemli evet ama ben edebiyat uyarlamalarına biraz da kitabın görsel hali gibi bakıyorum. Benim dar kafalılığım da olabilir bu. HP'de yaşadığımız gerçek bir faildi ama hâlâ tvde yakalarsam ya da canım sıkkınsa affetmiyorum izliyorum :)))

      Sil
    3. Aa ben onlara denk geldiğim anda değiştiriyorum o kadar nefret ettim:P (7. film part1 hariç).

      Eğer kitabın görsel hali gibi bakacaksan, evet biraz farklı olacak. Hikaye değil de dil, anlatım o kadar değişmiş ki! Ama bu değişim bakan kişiye göre değişir. Ben o kadar kötü bulmadım -sadece bazı yerlere fazlaca Hollywood sokup anafikri yok etmeselerdi... Umarım beğenirsin, izle bence ama;]

      Sil
  2. Kitabını çok sevmiştim,filmi duyunca da heyecanlandım ama hala gidemedim. Sanırım işim Torrent'e kalacak :/
    Tüm moda bloglarında bununla ilgili birşeyler görüp duruyorum yalnız,ikinci zımba-kurukafa vakası olacak galiba Art-deco kadınları.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence gidebiliyorsan git, sinemanın 3D kalitesiyle çok daha keyifli olur diyorum:)

      Sorma ya, moda bloglarını takip etmiyorum ama youtube abonelik sayfam hep 20'ler bilmem neleriyle doldu pff... Halbuki kitabın eleştirdiği şeyler bunlardı hep. Keşke yönetmen başka bir senaryo kullansaymış 20'ler modası için, hikaye harcandı gitti. Ha bir de içimden "ben Art Deco'yu moda olmadan önce seviyordum" demiyorum desem yalan olur (öhm hipster).

      Sil
  3. Ahah o hipster'lık gibi algılanan şey başka birşey aslında ama hipster olgusundan tiksinen bir insan olarak bende kendimi bazen öyle hissediyorum. Hoş, piyasada hipster diye takılan tiplerin büyük çoğunluğu zaten esas özenti olanlar :D

    Ama kadınlar mükemmel ya, hele son fotoğraftaki elbise. Carey Mulligan bu rol için doğmuş sanki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet hepsi öyle dolaşıyor işte*-* Hele parti sahnelerini gör, insan gözünü kırpamıyor. Carey Mulligan'ı görünce hiç şaşırmadım zaten. Hep aynı rollerin üzerine yapışacağından korkuyormuş ama bu kadının yapışsın, lütfen.

      Artık her şeye hipster denmeye başladı gerçi de, en çok kimsenin bilmediği duymadığı şeyleri sevenlere hipster deniyor sanırım. Benim arkadaşlarla bir sorunum yok gerçi, hepimizin içinde bir hipster var gibi geliyor. Ama kendini 'entel' göstermeye çalışırken için bomboş olanlar en fenası sanırım, dediğin gibi.

      Sil

Yorum Gönder