Constantine (2005)

Geçen gün tv'de Constantine'i yayınlamışlar, ben de twitter'da bahsedilince gördüm. Tabii ki her zamanki gibi bazı şeyleri görmede çok geç kalıyorum. Ama teknoloji konusunda böyleyim ya. Bazı tivitleri geç gördüğüm gibi indirim haberlerini de geç alıyorum mesela. Geç kalmalarım yüzünden kaçırdığım şeylerin listesini tutsam ekvatoru 45 kere dolaşır herhalde. O kadar yavaşım ki hayata geç kalıyorum işte hep. Laflara bak laflara hep hayata geç kalıyormuş pff...

Lisedeyken izlemiştim bu filmi ilk olarak. O yüzden 2005 yapımı olmasına şaşırdım çünkü hazırlıkta (hazırlık sınıfı hâlâ var mı? Yaşlandık be) gösterime girdiğini sanıyordum. Lise 2 ya da 3'te izlemişim demek. Neredeyse 10 yıl önce izlediğim filmler pek aklımda kalmaz. Kimi zaman 3 sene öncesinin filmini bile tekrar izlesem yepyeniymiş gibi gelebiliyor. Ama Constantine'i unutmadım, unutamadım. Bu tarz dini öğeler barındıran filmlere, kurgulara ilgi duymamı kendisine borçluyum. Hatta en sevdiğim korku filmleri postuma da dahil edecektim. Çok düşündüm. Birkaç gün önce twitter'da aklıma soktuklarında dayanamayıp izledikten sonra da düşündüm. Ama bu film 'korku' türü değilmiş gibi geliyor. Korkutucu pek bir şeyi yok. Jump scare denen leş klişe yok mesela. Filmin kendisi süper orjinal olduğundan değil halbuki, gayet de Hollywood yapımlığının hakkını veriyor. Fakat yaratılan o karanlık ve gizemli hava ve tabii ki şimdiye kadar karşılaştığım en iyi cehennem tasviri... Yine de ciddi anlamda korkutmaya odaklanmış, hatta o niyetle çekilmiş bir film olmadığını düşündüğüm için şimdilik listeye koymayacağım.
John Costantine diye bir adam var. Sanırım Hellblazer çizgi romanının John Constantine'i. Hiç okumadığım için hikaye uyuşuyor mu, karakterler benziyor mu hiçbir fikrim yok. Ama sigara bağımlısı ukala kasıntı kahramanı cepte sayabiliriz sanırım. Nasıl sevimsiz bir şey ya gıcık oldum devamlı. Keanu'nun aşşırı sevdiğim düz kaşları bile sevdirmedi. Ama sevmediğimi söylesem de, başının beladan kurtulmasını istedim hep, onun iyiliğini düşündüm, kılına zarar gelmesin istedim. Tamam, belki güzelce bir dayak yerken çok da üzülmemiş olabilirim. Ama işte antipatik-sempatik karakteri yaratmaları yapımcıların o kadar da gerizekalı olmadığını gösteriyor sanırım. Bak tatlı-sert demiyorum. Tatlı diyemeyeceğim ya, kesinlikle onu nitelendirmeyen bir sıfat. Karizmatik bulanlar olabilir tabii. Gıcık olmasam ben de bulurdum. Ama karakterin en büyük talihsizliği sanırım kendisini Keanu Reeves'in oynuyor oluşu. Sevenleri alınmasın ama Hollywood'un en yetenekli aktörlerinden sayılmaz. Dracula'daki performansını hatırlayan? Zaten ondan sonra da Matrix gibi hep odun roller vermekten başka çareleri kalmamış sanıyorum. Benim izlediğim filmler arasında sadece My Own Private Idaho'daki performansı fena değildi gibi hatırlıyorum. Neyse ki burada da kompleks bir karakteri canlandırmıyor; istediği kadar odun odun bakabilir, daha bile iyi.

Rachel Weisz'i de severim normalde. Filme konulma amacı meme ucu ve esas oğlanla kırıtacak bir bağyan eksikliği tabii. Ama kadının bir havası, bir şeyi var, öyle sıradan kusursuz Hollywood seks sembolü güzellerinden değil. Neyse, esaslı kadın ve filmde kendisine verilen süs bebeği görevinin sınırlarını aşıyor bence. Geri kalan cast Keanu'yu hep dövüyor tabii oyunculukta. Mesela sevgili "LU". Nasıl güzel bir şeytan, satan, lucifer artık her neyse. Beyaz giyme ayrıntısı hoş değil miydi şimdi ha? Peki ya Gabriel? Tilda Swinton'ın tüm androjenliğiyle bir melek için ideal kişi olması? Taptım. Diğer 'karanlık tipler' çok şükür Twilight karanlığında, Amerikan dizisi kıvamında değillerdi. Tüm karizmatik-kötü adamlar yaratılırken sektörün baz aldığı yavşak tiplerin çağını birkaç yılla ıskalamış Constantine, çok da iyi olmuş.
Oyunculardan, herşeyden çok sevdiğim şey o gizemli dini öğeler işte. Çünkü her korku filminde hatırlatmamdan bıktığınız üzre tam bir kilise kasveti, melekler ve şeytanlar, semboller, Latince-Yunanca, uhrevi dünya ve lanetler insanıyım. Bazen gizli Hristiyan mıyım diye düşünüp korkuyorum. Ama sonra sadece özentilik falan olduğunu hatırlayıp rahatlıyorum. Çünkü dinlerin kendisini umursamayıp dinsel öğelerle ilgilenmenin başka bir açıklaması yok ki eski hayatımda bir tarikat mensubuydum diye iddia edip hava atayım heheyt...

Filmi benim gözümde güzel yapan, bütün bu unsurları bir araya getirip tamamlayan şey, anlatımın o durgunluğu ve yavaşlığıydı sanırım. Slow motion bu sefer sinir bozucu, yapay ve sıkıcı yapmamış hikayeyi. Kamera açıları, çekim teknikleri öyle görkemli süslü falan değil. Aksiyon dolu olması gereken filmde bir durgunluk hakim. Ama her şey o kadar yerinde ki. Yönetmen Francis Lawrence'in dokunuşuyla alakalı sanırım. I am Legend ve Hunger Games. Öyle. Sinematografi için de CV'sinde Interview with the Vampire ve Big Fish olan Philippe Rousselot ismini veriyorum. Yetenek aqqqmış. Ama zebaniler iblisler çok kötü olmuş be. Özel efekt ekibini değiştireydiniz.

Bu kadar övdüm tabii şahane bir film mi? Hayır. Ama gizem, supernatural ve dinsel öğelerle ilgilenenlerin pek bir keyifle izleyeceği bir yapım. Hatta bunun gibi daha fazla istiyorum, GİV Mİ MOR! Bulana kadar da kiliselerde falan oyalanayım bari, ayinlere katılayım. İstiklal'de, popüler St. Antuan'dan sonra köhne bir tane var, ona hiç girmemiştim, fırsat bu fırsat hadi bakalım. Param olsa Vatikan'a tekrar bir gider geliverirdim. Ölmeden önce seni bir kez daha görmek istiyorum Roma ve mükemmel tarihi eserleri.
En etkileyici sahneyle bitiriyoruz.

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 8
Hikaye: 6
Anlatım: 8
Karakterler: 7
Görsellik: 8

Genel: 7.55

Yorumlar

  1. Keanu Reeves benim adamım ya. *.* Taaaa ilk çıktığında izlemiştim, ilk sahnede annemle güzelce zıpladık. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açılışı pek etkileyici hakiten, daha baştan bağlıyor kendine <3

      Sil

Yorum Gönder