Mim

Bir de baktım Meleksi Böğürüşler beni mimlemiş. Ama blog dünyasındaki çene düşüklüğümün bıçak gibi kesildiği o döneme denk geldiği için biraz geciktim. Bundan sonra mızmızlanma var, uyarıldın. Sabahtan akşama kadar koşturmalı tatilsiz işim, 1-2 hafta sonrasında geliveren hastalık yüzünden bitmek zorunda kaldı. Yani bilemiyorum, umarım (bu kelime biraz samimiyetsizce oldu) bitmemiştir, göreceğiz. Ama hastalık bitsin. Mim sahibinin serzenişlerine katılarak hastalık trendine neden uymak zorunda olduğuma isyan ettim. Herkesin yaptığının tersine giden tipik bir hipster olsaydı vücudum keşke. Ama o zaman işten kurtulamayacaktım. Kısır döngü. Neyse, kendimi eve kapatarak günlerce alnımda ıslak bezle takılmak, dakikada bir sümkürmek ve bir yandan da öksürmek falan iç huzurumu yeniden bulmama yardımcı oldu. 'İş' (bak 'çalışmak' demiyorum) bana göre değil. Ama huzur muzur dinlemeyip silkinerek kendime geleceğim elbette. Mart'ta 25 yaşında olmanın ağırlığını yaşayacağım çünkü. 25 ne be? 25 yaşına gelip sorumsuz-kaygısız-işsiz statüsünde kalamazsın.


Mızıldanmayı bırakıp konuya gelirsek, bu mimi pek beğendim. Ama şöyle bir sorun var ki ben öyle kitap kurdu falan değilim. Edebiyat konusunda entelektüel olmaktan da çok uzağım, daha çok kendi halimde takılıyorum. O yüzden cevaplarım da yüzeysel ve kendi halinde olacak.

1. Şimdiye kadar okuduğunuz kitaplardaki en gerçekçi ikili ilişki hangi kitapta ve kimler arasında oldu?
Gerçekçilik algım ne kadar doğru bilemiyorum. Açıkçası bir kitabı beğenmem için ilişkilerin gerçekçi olması gerekmiyor. Ama fantastik türünde bile bir gerçekçilik, sağlam mantık örgüsü bekliyorsunuz ister istemez. Kurgularda ilişkiler ya sıradışı olduğu için aklımda yer eder ya da o kadar sıradandır ki hiç hatırlamam bile. Ve maalesef kabul edelim ki gerçekçi ilişkiler = sıradan ilişkiler. Tabii gerçek hayat bazen çıkarlarıyla ve kötülükleriyle hiç sıradan olmayabiliyor. Ben etrafımdaki bu leşliklere benzer şeyler okumak, izlemek istemem şahsen. Başka bir dünyaya alsın götürsün, amaç bu değil mi? Bir yandan da fazla uçmamalı ki okuduğun şeyi aslında birisinin uydurduğunu devamlı hatırlamayasın. Evet, daha 100 paragraf yazabilirim ama cevabım: Beton Bahçe'den Jack ve Julie. Aslında kitaptaki bütün karakterlerin arasındaki ilişkiler gerçekçi. Psikolojik açıdan bakılınca mantıki çerçeveye oturtulabilir ama rahatsız ediciliğini görmezden gelemeyiz. Gerçek hayatta çok daha rahatsız edicileri var. O yüzden benim için ideal bir denge sunuyor; ne ahlakçılık temeline bağlı kalınarak idealleştirilmiş, ne de 'sıradan olmayan gerçekçi' olsun diye duygu sömürüsü ve drama içinde yüzdürülmüş.

2. Kitaplarda hangi tür insan tipinin daha çok yer almasını istersiniz?
Çok klişe olacak ama 'gri karakter' falan filan diyorlar ya, onlardan. Çok şeytani, entrikacı vs ya da aşırı ahlaklı ve erdemli tipler çok gözüme batıyor. Ha, bu uç karakterleri içerip güzel olabilen kitaplar da var o başka. Bir de artık ezilmekten zevk alan ya da hikayenin gerizekalısı yerine koyulan kadın karakterler azalarak bitsin. 2014'te bile kitapçıların rafları bunlardan kaynıyor. İnsan gerçekten hayret ediyor.  

3. Hangi iki kitap türünü birbirine karıştırmak istersiniz? ( bilimkurgu-polisiye vb.)
Bu konuda geri kafalıyım, öyle çorba türleri sevmiyorum. Zorlama gibi geliyor. Usta ellerden çıkınca güzel olabiliyor tabii.

4.Kitaplarda ana karakteri en gerçekçi kılan ve onu sevdiren özellik nedir?
Felsefe yapılsın, derinlik katılsın vs diye deliliğe kastıyorlar bu ana karakterleri. Olmaz değil, o da güzel kendince. Ama daha sevilesi ve gerçekçi yapmıyor karakteri. Detaylı tanıtılmış, iyi ve kötü yönleri açıkça sergilenmiş ve arada sırada basit/düz cümleler de kurabilen karakterleri daha gerçekçi buluyorum. Asıl ana karakter anlaşılır -ve ulaşılabilir- olmalı ki onun aracılığıyla kitapla aramızda bir bağ kurabilelim. Yoksa bir şeyler hep eksik oluyor ve kitabın içine giremiyorum, istediği kadar sevilesi bir karakter olsun.

5.Betimlemeler ne derece önemlidir?
Çok. Tabii ki bu da yazarın ustalığına göre seveceğimiz ya da sevmeyeceğimiz bir şey olabiliyor. Betimlemelerin az olduğu kitap, okuyucunun hayal gücüne dayalı olur. Eğer ben hayal gücümü kullanmak isteseydim kitabı okuyor değil yazıyor olurdum zaten. Ama hikayenin en heyecanlı yerinde de uzun uzun betimlemeler hikayeden kopmaya sebebiyet verebiliyor (meali: sıkıyor). Bir de ayrıntıya girilmesini sevsem de HER ayrıntıyı bilmek zorunda değilim. Bkz. Masumiyet Müzesi. Denge lazım denge.


Tam sosyal fobik zamanlarımda olduğum için mimi daha güvenli (?) arkadaşlara paslıyorum: Karadut, Aden, Burcu, Hazal.

Yorumlar

  1. Yavrum bu cevaplarım seninkilere çok benzer olacak galiba ama yapacağımdır. İvit çok güvenli bir limanımdır, ya ne olacağıdı? Yalnız bu aralar çok şahane sınavlarım var, bitince yapacağımdır.
    Ayh dur!
    Ben kimi mimliycem ki o zaman?!
    Ahah
    Adeta sosyal medyanın en sosyal insanları biziz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. A-ha, liman kelimesini de yazmıştım ama sonra sildim hani şey olur mu diye. Benim mimleyeceğim insanlar belli, mimi yapsalar da yapmasalar da. Ama sırf sosyal fobi yüzünden mim postu yazmadığım oldu çünkü mim paslama konusunda insanların üstünde büyük baskı var tamam mı :|

      İyi şanslar sınavlarında^^

      Sil
  2. Çok geçmiş olsun.We are survivors diyorum bu hastalıktan sonra.
    Kapsamlı cevaplar için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağolasın, dandik grip değil kamyon çarptı sanki pff bir daha yakalanmamamız dileğiyle:<
      Ne demek, güzel mimdi!

      Sil

Yorum Gönder