Noah (2014)

Kıyametli selli melli fırtınalı filmleri seviyorum ve meşhur 2012'den sonra bu tarz filmlerden yılda 1 kez yapacaklarını tahmin ediyorum. Ben de torrent sitelerinde takılır ve sonra da izlerdim bu filmi, planım buydu. Sonra twitter'da filmin vegan/vejetaryen, hatta misantropik bakış açısıyla çekildiği yorumlarıyla karşılaştım. Çok merak ettiğim için parayı basıp sinemada izledim valla. Sonuç: evet, gerçekten de öyle. "Biz insanlar dünyanın içine ettik" temalı filmler çıkıyordu çıkmasına ama bu kadar bariz mesaj veren, hem de büyük bütçeli bir Hollywood filmi daha ilk sanıyorum. Çok geniş bir kitleye hitap etmesi bakımından gerçekten önemli. Yönetmen Darren Aronofsky çevreci-vegan-aktivist değil sanıyorum. Daha çok dini bakımdan konuşulacağını düşünerek, reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıyla çekmiş gibi. Kendisi öyle acayip takip ettiğim ve hayranı olduğum yönetmenlerden değildir açıkçası. Mesela Noah'dan önce çektiği Black Swan fazlaca overrated bana göre.

Noah hakkında söylemek istediklerim var ama dini açıdan bakmamı bekleyenleri net hayal kırıklığına uğratırım orada baştan anlaşalım. Gerçekten HİÇ hakim olmadığım bir konu. Çoğu kişi "kitaba" bağlı kalınmadığını, çarpıtıldığını vs söylüyor. Orasını bilemeyeceğim. Ha, şu açıdan bakabilirim ki, dindarları bu kadar ayağa kaldıracak pek bir şey olmadığını düşünüyorum. Herkesin inancı kendine. Bu yüzden aşağılayıp hakaret falan etmek haddimiz değil. Teoride bizi ilgilendirmemesi lazım, her ne kadar insanlar bu konuda da içlerindeki fitne fesadı çıkarıp kitlelere baskı kurmak, hayatlara müdahale etmek, ötekileştirmek ve ayrıştırmak için dini kullanmış olsalar da. Ama burada kutsal kitaplara pek de bağlı kalma amacı gütmeyen, farklı yorumlar getirmeye çalışan bir film gördüm. Çok ciddiye almak gereksiz, hatta kendi bile o kadar ciddiye almıyordur eminim. Evet din muhabbetinde ancak bu kadar ilerleyebileceğim.
Konuyu biliyorsunuz. Ama madem bazı şeyleri yoruma bırakmışlar oradan gidiyorum. Bir kere Nuh ve ailesinin dünyaya ve üzerinde yaşayan canlılara zarar vermemeyi ilke edinmiş olması çok hoşuma gitti. En sevdiğim sahneler burada zaten, huzurlu bir yaşamları var. Mistik vizyonlar, rüyalar var böyle aman pek de güzel çekmişler. Sizi bilmem ama ben böyle şeylerden çok etkileniyorum. Bazı yerlerde tüylerimin diken diken olduğunu hissettim -üstelik salon tıkabasa dolu, havasız ve sıcaktı. Mekanlar, doğa, manzara bu kadar kaotik bir filmde bile huzur veriyor. Estetik açıdan da gayet başarılı. Tabii ki mekanı yaratmak için efektlerden yardım almışlardır ama dünya üzerinde bu tarz yerler kalmış olabileceğini düşünmek güzel, ki gerçekten kaldı mı bilmiyorum.

Filmin tüm gidişatını etkileyen, o misantropik havasını yaratan karaktere gelelim. Nuh, evet, dindar arkadaşların da hayıflandığı gibi bir Peygamber ya da iyilik timsali gibi gösterilmemiş, doğru. Bir Çağrı performansı beklememek lazım. Nuh insanlardan kaçıyor, onların inşa ettiği şehirlere lanet ediyor, doğayı, üzerinde yaşayan diğer canlıları ve tabii ki birbirlerini sömürdükleri için onlara kızıyor. Ben kendisini anlıyorum çünkü aynı hissiyatı paylaşıyoruz. İnsan kusurlu bir varlık. İçinde kötülük var. Garip bir şekilde merhamet ve sevgi de bulunuyor; kiminde daha az, kiminde daha çok. Fakat şurası bir gerçek: her insan bencildir. Bu yüzden hayvanlar masumken biz değiliz. Et yemediğim için sık sık duyduğum şeyleri sıralayayım mesela. "Ama aslan kaplan da başka hayvanı öldürüyor", "doğa böyle, güçlü olan hayatta kalır", "hayvanlar ve doğa biz onları kullanalım diye varlar". Hayır insan et yemeden de hayatta kalabileceği, sağlıklı olabileceği halde güç için yiyorlar. Erkeklerin et takıntısı buna çok güzel bir örnek, ki filmde de bu bağlantı irdelenmiş. Mesajı almamak ya da çarpıtmak için sabit fikirli inatçı kişilik olmak lazım. İnsan aklını kullanabiliyor diye en iyisini hakettiğini düşünür. Türlerin en üstünü olduğunu, karmaşık duygu yapısı ve zekası ile dünyada -hatta evrende- en önemli varlıklar olduğunu zanneder. Hadi itiraf edelim, dünyanın %99.75864'ü böyle düşünüyor. Çünkü bununla büyüdük. Hayvanlar ve doğa bizim, onları istediğimiz gibi kullanmalıyız. Eh milyonlarca yıldır bu zihniyeti devam ettirmenin getirisini de gördük evet. Akıllı telefonlar, tabletler, gökdelenler ve duble yollar belki gözümüze müthiş üstün şeylermiş gibi görünüyor ve gururlanıyoruz. Neyine gururlanıyorsun ttlm ya? Hala insan olarak evrilebildiğin/ilerleyebildiğin nokta bu: teknolojik iphone'umla kıza hava atayım da seks yapayım, vatsaptan darlayım de seks yapayım, facebooktan kız kaldırayım, asfalt yollu bitişik nizam medeniyet akan sokağın birinde tecavüz edeyim, sırf farklı takımı tuttuğu için adam döveyim, benim gibi düşünmeyen birine palayla saldırayım, karşı cinsimi köle gibi kullandığım gibi rahat rahat yakıp öldüreyim, cinsel eğilimini beğenmediğim birinin boğazını keseyim. Bu dünyada hala toprak, benzin, para vs vs için SAVAŞ çıkıyor. Hala savaş denen şey var cidden, ne garip. Valla milyonlarca yıldır şiddet ve seks içgüdünü bastırmayı bir türlü becerememişsin insanoğlu; hatta filmdeki hitap şekliyle: men. Adam olmak işte tam da böyle bir şey. Övünülecek bir şeyini göremiyorum. Aslan belki başka masumu öldürüp yiyor ama tüm dünyayı, hatta yavaş yavaş yakın evreni sömürüp helak ettiğini görmedim şimdi, hakkını verelim. Ha zaten aslandan yola çıkıp "doğa böyle, güçlü olan hayatta kalır" diyenlerin X'in hakkı, Y'nin ezilmişliği diye mızmızlanması da hoş bir çelişki tabii. Tipik insan.

Söylediklerim misantropi gibi gözükse de bana göre daha çok "gerçekçilik". Bakın insanlar hakkında böyle düşünüyorum da, ben de kedi falan değilim; tepeden tırnağa çelişkili melişkili, bencil ve egoist tipin tekiyim. Ha çok gurur yapıp kendim de bu topluluğun parçası olduğum için pisliklerini savunmaya kalkmıyorum sadece. İşte Nuh da böyleydi (ahahjads kendimi peygamber ile mi kıyasladım az önce uu alçak gönüllülük). İnsanlardan fazlaca kendini soyutladıktan sonra içlerine girince bir tiksinti duyması normal. Fakat kendisi de katil Kabil (Cain), günahkar Adem'in soyundan geliyor en nihayetinde.

SPOILER/// Bütün o masum insanların yardım çığlıklarını duyup koskoca gemiye hiçbirini almaması, o "insandan arınmış dünya" idealine bu kadar takıntılı bir şekilde bağlı olması sonucunda kendi torunlarını öldürmeyi planlamış olması mesela. Üstündeki sorumluluk ve doğru olanı yapma arzusu maalesef onun zaten sözde övünülecek insansı karmaşık duygu haline büyük zarar veriyor, mantıklı kararlar alamıyor. Ha tabii kime göre, neye göre mantıklı? Bana göre en mantıklısı gemiye kendisi dahil kimsenin binmemesiydi. Nuh ve ailesi diğer masumlar ölürken gemilerinde güvendelerdi, tüm çocuk muhabbetini at bir tarafa ///SPOILER

Burada insanların Nuh'a kızmasını da anlıyorum. Ama kızgınlık şöyle bir mantıkla ilerliyor: ne yani, sadece hayvanlar mı kalacak dünyada? Ne anlamı var? İnsansız dünyayı neyleyim? İşte yine mükemmel bir insan egosu ve türcülüğü örneği. Elimizde değil, içimize kadar işlemiş, en anti-türcüde bile var. Biz dünya etramızda dönüyor sanıyoruz. Dönmüyor. Dünyaya, evrene anlam katan biz değiliz. Mars'ta insan yok (şimdilik), Mars'ın orada olması anlamsız mı yani? Yoksa biz onun sırlarını keşfedelim diye mi orada acaba? İnsanlar araç fırlatıp sırlarını keşfetsin diye yapılmış. Evet.

Nuh bütün misantropisine, takıntılarına, psikolojik bozukluklarına rağmen merhametli, sevgi dolu biriydi. Bu da insan olmasının getirdiği bir şey işte. Şimdi burada dahice bir tespitmiş gibi yazıyorum ama film bu mesajları çok bariz veriyor zaten. Eh, ben de bunlara katılıyorum. İnsanların dünyayı sarmış bir kanser gibi etrafına zarar ziyandan başka bir şey getirmediklerini savunuyorum AMA kimsenin burnunun kanamasını istemem. Hadi dürüst olayım, sevdiklerim bir tufanda ölsün istemem. İşte bizim yaratılış da bu. Bu tarz nutuklar atınca "peki nasıl çözücez, sen onu de" diye sordu annem. Ben de güldüm. Her zamanki gibi çözüm üretmeyip eleştirmekten başka bir iş bilmemez tavrımı sonuna kadar korudum. Hayatın anlamı gibi ağır şeylerden bahsetmem gerçekten çok acınası. Ağzı olan konuşuyor krdşm.
Beni böyle yoran uzun bir yazıdan sonra oyunculardan falan bahsetmeyeceğim tabii. Bir Emma Watson'ı diyeyim, bir de The Perks of Being a Wallflower'da beraber oynadığı Logan Lerman ile yine rol arkadaşı olduğunu. Ya o değil de nefilim/gözcü tasvirleri çok tatlış olmamış mı? O arkadaşları her gördüğümde tüylerim diken diken oldu, özellikle hikayeleri anlatıldıktan sonra. Eve alıp besleyebilsek keşke.

Sonuç paragrafı yazmak için fazla yıpranmış haldeyim. Ayrıca popom ağrıdı, bye.

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 8
Hikaye: 5
Anlatım: 8
Karakterler: 6
Görsellik: 7

Genel: aşırı subjektif bir 7.98

Yorumlar