Gone Girl - Gillian Flynn (uff çok spoiler var, baştan sona spoiler)


Her adaptasyonun -önce- kitabını okumaya o kadar da hevesli olmuyorum, ne yalan söyleyeyim. Ama bu kitabın daha özel olduğu söylendi hep. Şu anda tam olarak hatırlamadığım bir takım sıfatlar ve övgüler. Bende bıraktıkları etki büyük olmuş ki filmi çekilip gösterime girdiğinde biraz gecikmeli de olsa dişimi sıkıp okudum. Filmini izlemeyi, özellikle sinemada görmeyi çok istedim çünkü o tekinsiz ve hiçbir şey anlatmayan posterini birkaç bölüm okuduğumda çoktan kitapla özdeştirmiştim. Aynı karanlık, gizemli ve alttan psikolojikli bir şeyler çıkacağı her yerinden belli olan bir kare. Filmi henüz izlemedim (bir süre heyecanımı yatıştıracak kadar tatmin olduğum ve maalesef gösterimden çıktığı için), artık adaptasyonu başarılı mıdır, değil midir bilemem ama 15 yaşında olsam posteri duvarıma falan asabilirdim. Belki wallpaper yaparım, belli olmaz.
Güncelleme: Filmi izledim ve yazdım. İşte burada.

Spoiler uyarısını daha başlıkta verdim. Bakın bu hikayelerde bir sürü twistler falan var. Bu blogun varlığının sebebi içimi dökmek -kitap hakkında uzman görüşlerimi belirtmek ya da profesyonel spoilersız tanıtımını yapmak falan DEĞİL. Ortalarda, sonlarda olan her twistten bahsetmezsem benim için bir anlamı kalmaz. Konuşmak istiyorum. Duvara da konuşur rahatlardım belki ama ben kendimi yazarak daha iyi ifade ediyorumcu tiplerdenim kahretsin.

DEVAMINDA ÇOK SPOILER VAR. ÇOK FAZLA. GERÇEKTEN ÇOK FAZLA. HER ŞEYİ SÖYLEDİM HER ŞEYİ HERRRR ŞEYİ.

Sadece kitabı okuyanlar ve spoiler denizinde boğulmayı seven manyaklar tıklasın
>>>>>>>>>>




Önce hikaye hakkında ne hissettiklerimi anlatayım ve kurtulayım şu yükten. Okuması en kolay kitap değildi açıkçası. O kadar çok yalan dolan gizli saklı şeyler dramalar var ki doğru yanlış bilinci birbirine girdi.

Amy'nin yazdıklarını okurken elbette çok üzüldüm. Part 1 Günlük-Amy'i sevmemek ya da hiç olmadı acımamak elimizde değil çünkü kendisinin de dediği gibi, onu sevilesi bir karakter olsun diye bilinçli bir şekilde yarattı. Nick'in okuyucuya devamlı şikayet ettiği Amy'le hiç uyuşmadığı için karısına karşı beslediği olumsuz duygularıyla kafasında yarattığı başka bir Amy'den bahsettiğini düşündüm hep, aşk bittikten sonra onu gözünde böyle bir karaktere büründürdüğünü. Part 2'ye gelip twist üstüne twist yağınca bir takım gerçeklik payı bulunduğunu farkettim ister istemez. Bir yandan ikisi de birbirinin ideali olmak için o kadar farklı davranmışlar ki Nick'in kadında başka bir Amy görüp onu sevdiği, daha doğrusu Amy'nin o rolü kendine uygun gördüğü, sonra da bu rolden sıkılıp değiştiği, Nick'in de devamlı suçlama refleksiyle yaklaştığı hırçın ve egoist bir Amy'nin ister istemez doğduğu bir gerçek. Off ne roller ne roller. Ama yazar açıklarken daha mantıklı geliyor bak cidden.

Bizim için yaratılan Günlük Amy ise orjinalinden, hatta Nick için yaratılan Cool Amy karakterinden bile çok uzak. Sevilesi bir karakter olduğu doğru ama daha çok mağdura duyulan bir acıma mı desek acaba? Tabii yazar bir yandan Amy'i fedakar ve bir o kadar da pasif biri gibi gösterirken Nick'in iğrençliklerini önce küçük, sonra büyük, hatta sinirden el titretip okumayı imkansız hale getirecek dozlarda önümüze sermişti. Peki Nick'in Amy'i öldürdüğünü düşündüm mü? Öyle içgüdülerim yok vallahi, keşke "ben zaten öyle olacağını biliyordum, her şey çok barizdi" diyen cool tiplerden olsam. Yazarın düşünmemi istediği şeyi düşündüm uslu uslu. Nick hiçbir zaman Amy'i öldürdüğünü itiraf etmedi ama evet leşşş biri. Ve Amy'i (hem Günlük, hem Cool hem de Sosyopat Amy'i) öldürmek için kendince sebepleri vardı. Çoğunlukla onun öldürmediğini düşündüm ama katil o çıksaydı şaşırmazdım. Öldüğünün de kesin bir kanıtı yoktu ama Nick'in Amy'den geçmiş zaman ekiyle bahsetmesini hiç yadırgamadım. Yazarın her oyununa geldim, akıllı değilim ama en azından kitabın tadını tam da yazarın istediği gibi çıkardım. Tabii twistlerden sonra, hele hele sonlarda gerçekten akıllı bir okuyucu ve yargılayıcı olmak gerekiyor ki taraf tutabileyim, hoşuma gidip gitmediğini bileyim. Ben yine akıllı olamadım ve işin içinden çıkamadım.

Part 2'deki Amy, Günlük Amy'nin yan değil zıt karakteriydi, doğru. Ama Günlük Amy'yi sevsem de başına gelenleri böylesine kabullenmesi hiç hoşuma gitmemişti. Tabii ki mağdur oydu ve Nick dururken mağduru suçlamak hiç de içime sinmez. Ama yeni Amy'nin her şeyin farkında olduğu gibi tamamen pasif kalmaması daha çok hoşuma gitti. İntikam kısmına gelirsek, ah bu intikam. Evliliğin kurtulması için yapılan tek taraflı fedakarlıkları tasvip etmem. Nick'ten boşanıp onu çulsuz bırakmak, hatta borçlu duruma düşürmek benim gibi tipler için yeterli ama bazıları acılarını farklı boyutlarda yaşar, acının karşılığında adalet, intikam isterler. Amy'nin psikolojik durumu bu kadar basit değildi tabii, sayfalarca başkaları ve kendi tarafından anlatıldı, çokça değişti. Yazar psikolojik betimlemelerde harika olsa da ben o kompleksliğin içinden çıkamadım. Okumak çok keyifliydi o başka. Asıl demeye çalıştığım, aldatma hikayelerinde aldatılan kadının intikam almasına çok da karşı değilim. Bizim kültürümüzde genelde "öbür" kadını dünyaya rezil rüsva etmek, başına türlü dertler açmak, büyü falan yapmak şeklinde vuku bulurken kocalara toz kondurulmaz. Hal böyle olunca bizim intikam anlayışımızı desteklemiyorum tabii. Çünkü kocana seni hiç tanımayan elin kadınından daha fazla sorumluluk düşüyor, üzgünüm. Sıradan birisinin sana yanlış yapmama opsiyonu varken bunu seçmemiştir, çirkin bir davranış, evet ama aileden birinin sana yanlış yapma gibi bir opsiyonu ise kesinlikle yoktur. Sevip güvendiğin bir insan duygularını istismar etmiş olur, ki sorun da buradadır ama buna odaklanmayıp bütün sorumluluğu 'yuva yıkan'a verirler. Yoo dostum yoo, yuva yıkan birisi varsa dışarıda niye arıyorsun? Bu yüzden nefretini ve intikamını en azından doğru yere odakladığı için Amy'e saygı duydum. Yaptığı planların kusursuzluğu ve büyüklüğü beni iyi anlamda mı etkiledi bilinmez. Eh, bir kere de kıskançlıktan gözü dönüp aldatan sevgilisini doğrayan erkek dışında bir şey okumak hoş bir değişiklik diye düşündüm. Sonra işler çığrından çıktı.

Part 3 benim beynim için fazlaydı, tüm drama, oyunlar, psikolojik çözümlemeler (düğümlemeler mi desem) bir yerden sonra doldu taştı artık. Önceki bölümlerde anlatılan Nick ve Amy'nin yarattıkları tüm karakterleri anladığımı, en azından bir şey yaptıklarında şaşırmayacak kadar anladığımı, düşünmüştüm. Ama öyle çıkmadı. Her şeye rağmen yazar bütün bu psikolojik betimlemelere uygun davrandı, ecnebilerin out of character dediği saçmalığa düşmedi. Daha önce bize verdiği materyalleri düşününce her şey tutarlı ve mantıklı aslında. Sadece çok uçlara gittik, fazla uçlara.

Ben biraz daha klişe, romantik ve haliyle kitabın havasına uymayan basitlikte bir son isterdim belki de. Amy'nin son koz olarak cebinde taşlarla denize atlaması senaryosu harikaydı mesela. Ölmesini hakkettiğini falan düşündüğümden değil, adalet konusu bu kitap için çok tartışmalı bir şey ama dramatik son olarak intihar beklerdim sanırım. Olmadı, kısmet. Karanlık ve depresif sayılacak bir kitabı okurken sadece sinirden ağlamış olmam (Nick :/) kendi açımdan bir rekor sanırım.

Nick'e ne kadar kızarsam kızayım içimde sevimsiz bir hisle bazı yönlerini kendime benzetmedim de değil. O sıkıntılı ortamlarda çöküveren duygusuzluk, "evin gözbebeği" muhabbeti, kendisinden önce başka birisinin davranmasını beklemeler, sorumluluğu başkasına yıkmalar falan fazlaca kendimi hatırlattı. Çok üzüntülü olmam gereken bir ortamda herkes bana bakarken yanlışlıkla kameraya gülümsemek benden de beklenecek bir hareket. Nick'ten ne kadar tiksindiysem kendimden de tiksindim.

Amy'yi sevdim. Histerik olmayan, düşünme yetisini kullanabilen, dedikleri kadar 'mükemmel' olmayı başarabilen, yaptıkları saf kötülük diye basite indirgenemeyecek manyak kadın kategorisinde. Aşık fedakar kadın, femme fatale, saf kadın, cool/kafa kız gibi stereotipleri içinde bulundurabilen bir alfa karakter, güçlü. Ama kafası daha iyisine çalışabilecakken devamlı kendini istismara ve şiddete uğramış çaresiz kadın rolüne büründürmesini sevmedim. Benim en sevdiğim intikamlar hala çekip vurma, kalbini hançerleme, soyup soğana çevirerek süründürme vs gibi basit şeyler. Artık sorunlu karı-koca, baba-kız ilişkileri istemiyorum. "Artık" dediysem, çok fazla polisiye okumadım belki ama bu tarz şeyler çok işlendiği için tercih etmiyorum. Aile içi entrikalar ve sırlar, sömürüler ve tecavüzler, hele hele böyle şeyleri kullanarak atılmış iftiralar, ya bilmiyorum kafam kaldırmıyor demek.

Yazarın anlatımı ve karakterlerin iç dünyalarına bakışı benim en çok etkilendiğim şey. Evet, twistlerle bizi gerip sonunu delice merak ettirmeyi de başarabiliyor ama üslubunu özellikle çok sevdim. Diğer kitaplarını sırf bu yüzden okurum. Hikaye çok fena olmadığı sürece keyif alacağımdan eminim. Modern dünyayı fazlaca gerçekçiliğiyle gösterdiği ve içimize biraz da karamsarlık SERPTİĞİ için zor zamanlarda okumak için ideal olmayabilir, o başka.

Gone Girl'ü sevdim mi? Sonlarına bile "sevmedim" diyemiyorum ama genel olarak etkilendiğim kesin. Nick ve Amy gerçekten birbirleri için yaratılmış, işte bu konuda eminiz; biri katil, diğeri de potansiyel katil iki insan. Araya polisiye konulmuş bir aşk-nefret hikayesi gibi daha çok. Filmi merak ediyorum ama o posterin büyüsünün bozulmasından korkmuyor değilim. İzleyip yazar mıyım? Yazarım umarım yha.


Yorumlar

  1. Bütün yazıyı okuyup beğenip beğenmediğini anlamamam sanırım bana has bişi ahah :D Bu kitabı çok seviyorum. Fazlaca seviyorum. Ve önce kitabını ardından filmini izleyen biri olarak doğru yapmışsın bence. Filmini sevdim ben. Çok nadiren kitabını okuduğum filmleri seven birisi olarak oyuncuların cuk oturduğunu düşünüyorum :D Denk gelirsen mutlaka izle *-*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahsahds ben anladım mı acaba beğenip beğenmediğimi:p bölüm bölüm düşünürsek, kimsenin sevmediği 1. kısmı beğendim, keza 2.yi baya baya beğendim. Ama son kısıma daha nötr yaklaşıyorum galiba.
      Ya böyle dedin şimdi filmi daha da merak ettim. Daha aradan biraz zaman geçsin öyle izlerim diyordum ama vallahi izliycem anlaşılan. Keanu'nun ünlü katil sırıtışı sahnesini gördüm, öyleyse umutlarım boşa gitmeyecek demek ki ay hadi bakalım >o<

      Sil
    2. Kitabı başkasından okumuştum, gittim satın aldım. Bu kitaba niye bu kadar kaptırdım bilmiyorum bak :D Filmini izlediğinde kitapla karşılaştırmasını filan yaparsan kesin okurum :3 :3 Kitabın sonunu herkesin beğeneceğini sanmıyorum. Neden sevdiğim hakkında da bir fikrim yok. Çünkü "Vay anasını!" dedirten sahne 2. kısımda. Belki de 3. kısım daha sayko geldiğinden olabilir ahah :D

      Sil
    3. 2. kısım vay anasını dedirtiyor ama 3. kısım en çarpan etkileyen kısım tabii yalan yok. Ha ben 2. kısmı tercih ederim o başka.
      Ay izledim kız hemen postunu yapayım da konuşalım^.^

      Sil

Yorum Gönder