Kaguya-hime No Monogatari - Prenses Kaguya Masalı (2014)

Beyoğlu Pera Sinemasının bu Başka Sinema uygulamasını çok seviyorum. Kaçırdığımız ya da vizyona girmeyecek bağımsız filmleri rahat rahat izleyebiliyoruz sayelerinde. Özellikle benim gibi film festivallerinde hiçbir zaman organize olamayıp konuşulan filmlere bilet bulamayan ya da sadece sadece halihazırda 1-2 seansın bulunmasından doğan baskı yüzünden hiç uğraşmamaya karar vermiş rahatsız tiplerin 3-4 hafta boyunca istediği gün istediği seans seçebilmesi, üstelik festivalin aksine tıklım tıklım kalabalık olmaması tercih sebebi. Maddi durumum söz konusu olmasa hemen hepsine giderim. Kaguya da festivalde kaçırıp torrent kasmaya karar verdiğim o filmlerdendi. Zaten yeni Studio Ghibli filmine boş koltuk bırakırlar mı heheyt, sormak bile zaman kaybı olurmuş. Başka Sinema'da görünce pek sevinip hemen girdim.

Pek sevimli ve tatlış başlayıp dudaklarımıza gülücükler kondurarak devam etmiş sonra da ağlatarak bitirmiş bir animasyon yapmışlar, tebrik ediyorum. Duygu dalgalanmalarım ne zamandır bu kadar çorba olmamıştı. Gerçi yönetmen Isao Takahata'nın geçmişinde her dakikasında hıçkırarak ağlatmış, sonunda da üzüntü krizi geçirtmiş Grave of the Fireflies var. Anime olayına girdiğimde ilk izlediğim filmlerden biriydi, son da olabilirmiş. Çok şükür gençken bu kadar çabuk pes etmiyormuşum.

Bir bambu ormancısının ağaçların birinde minik bir prenses bulmasıyla başlıyor film. Bu prenses ruhu önce bebeğe dönüşüyor, sonra da hızla büyüyüp bir genç kız oluyor. Tüm bu aşamaları görüyoruz ve keyifle izliyoruz -Kaguya genç kız olana kadar yani. Ormancı Kaguya'nın kutsal bir varlık, bir prenses olduğunu farkediyor ve bambudan çıkan tüm yatırımları kızımız ve ona yaraşır bir saadet (kısmet) planlamak için harcıyor. Bir baba şefkatiyle onu çok sevdiği ormanlardan alıp bir saraya hapsediyor. İyiliği için yaptığı çok aşikar, dönemin ve çoğu Asya geleneklerinde kadına bakış açısı düşünülürse çok tutarlı. Ama kız tüm bu varlık, talipler vs içinde yüzerken hiç de mutlu olmuyor haliyle.
Kaguya'nın kaderine üzül üzül bitiremedim. Sakura altında dans ederken, dağlara bayırlara kırlara koşarken çok mutlu. Bir anlamda da özgürlüğünü simgeliyor doğa, zaten hemen her Ghibli filminde önemli bir unsurdur. Ne kadar mesaj kaygısı taşınmış bilemem ama kadınların hapsedilmesi, saçma sapan güzellik kurallarının dayatılması, onu hiç görmediği halde sırf güzelliğiyle nam saldığı için gönlünü sahte bir şekilde yapmaya çalışan tanımadığı adamlardan birini seçmek zorunda kalması, gerrrçek bir soylu hanıma dönüşecek diye karakterinden fedakarlık etmesi ve kendisi gibi davranmasına izin verilmesi vs hep yürek burkan şeylerdi. O sıkıntıyı sanki kendi başıma gelmiş gibi hissettim ve başkaldırmasını, isyan etmesini yüreklendirmek amacıyla perdeye mısır patlağı attım. Git kız kaç ordan diye bağırıp ağladım -neyse ki sadece 10-15 kişi vardı salonda.

Sonuna ne kadar sövsem azdır. ///Bu paragrafta spoiler var/// Bir Buda olayı vardı, ben bağlantıyı da çözemedim açıkçası ama mesaj falan verilmeye çalışılıyorsa çook yanlış mesajlar aldığımı düşünüyorum. Belki de buruk son falan yapmaya çalışmışlardır fakat bu basbaya kötü son be kardeşim. Hoş, ben Ay Krallığı'na dönmesini istiyordum, ne de olsa bu salak dünyada biz fanîlerin arasında yeterince mutsuzdu. Ama gel gelelim Ay'a dönmesi onun için 2. bir hapis hayatı olacak belli ki. Kız Heidi ekolünü takip edip dağlarda yaşamak, tarım yapmak istiyor. Neden yani, köyüne geri dönüverseymiş ne olurmuş, çözüm bu kadar zor mu diye serzenişlerde bulundum biraz. Hani bazen mutlu son için çok kasılır ya, burada da kötü son (amaçlanan şey bu olmayabilir) için kasmışlar gibi geldi. Bir de değinmeden geçemeyeceğim, bunlar Sutemaru'yla tekrar birleşmelerini çok güzel ve mutluluk verici bir şey gibi gösterirlerken ben o esnada kusuyordum. Adam evlenmiş çocuğu olmuş, ailesini bizim Prenses uğruna bırakması fikrini romantik mi bulmamız gerekiyordu? Çok şükür gerçekleşmedi gerçi. Biz de onu centılboy falan sanmıştık, güzel çocukluk aşkını görünce hemen ailesini terkedecek kadar karaktersiz ve kaypak bir denyoymuş meğer. İşin kötüsü çoğu kişi eminim sırf Kaguya ana karakter diye, sırf kız GÜZEL diye, sırf karısı ve çocuğu köylü silik tipler diye onları terketmesini umursamazdı.

Görselliğini alkışlıyorum. Çizimlerin nasıl oluşturulduğu ayrıntısını hiç araştırmadım ama kalem ve fırça darbelerinin belli olması güzel bir ayrıntı. Haraketli sahnelere uyum sağlayan ve karakterlerin psikolojisine göre değişen dinamik çizgiler var, izlemesi pek keyifli. Renkler solgun -hatta karamsar sahnelerde epey ortaya çıkıyor bu. O abartılı, ayrıntılı, gıcır gıcır ve biraz daha plastik anime çizimlerini ben seviyorum açıkçası ama bu üslubun kattığı sanatsal hava ayrıca hoşuma gitti. Daha stilize, basit ve kimi zaman eskiz-vari serbestliğindeki çizgiler baştan savma durmuyor, tam tersi insanda hayranlık uyandırıyor. Tabii kişinin zevkine göre değişecek şeyler ama 'iyi çizim' kategorisine girdiği gerçeğini yadsımayalım. Çocuklara özel bir sevgi beslemeyen ben (tamam kabul ediyorum birbirimizden pek hazzetmeyiz) bile bebek Kaguya'yı gözlerimden kalpçikler çıkarak izledim. Ama uzun bir anime ya da manga serisinde bu tarz çizimleri tercih edeceğimi sanmıyorum. Zaten seinen sevmeyişimin nedenlerinden biri de klasik anime çizimlerinin dışına çıkması.
Sonunda biraz hüsrana uğratsa da keyifle izletecek bir anime olmuş. Ghibli'nin en fantastik, en heyecanlı, en masalsı projelerinden değil, daha doğrusu öyle başlayıp sonradan yön değiştiriyor. Potansiyelini daha iyi kullanabilirmiş fakat kaliteli bir yapım olduğu bir gerçek. Sanatsal üslubu da hoş bir değişiklik olarak hanesine bir artı ekliyor benim gözümde.

Puanlamadan olmaz!
Konsept: 8
Hikaye: 6
Anlatım: 8
Karakterler: 7
Görsellik: 8

Genel: 7,22

Yorumlar