Me Too, Flower!

Bu da öyle gezinirken birkaç sahnesini görüp merak ettiğim, 1 bölüm derken, 2 bölüm derken ortalarına kadar geldiğim bir K-drama. Sonra araya günlük hayat koşuşturmaları girdi, efendime söyleyeyim taşınmalarımız girdi, ara vermek zorunda kaldım ve varlığını tamamen unuttum. Geçen gün Kore dizisi krizine girip izleyecek bir şeyler ararken browser'ım sağosun linki önüme getirdi -teknoloji beni her geçen gün şaşırtıyor, robotlar bir gün dünyamızı ve en son da beynimizi istila ederlerse hiç şaşırmam.

Aslında hiçbir özgünlüğü olmayan, klişeleri kullanmaktan çekinmeyen, yeni bir şey söylemeyen bir dizi ama esas kadının polis olması ilgimi çekti. Özellikle atarlı, huysuz, kafasına eseni dövüp içeri atan bir kadın olunca elbette sempati besledim. Esas oğlanla YİNE vukuatlı başlıyorlar ama ilk görüşte aşk zımbırtısı ve karında kelebekler uçuşmasından iyidir sanırım. Oğlumuz da karşıdaki avm'de çalışıp bizim polislerin otoparkı kullanmaya başlamasın mı? Tesadüf işte. Tabii bunlar tatlı tatlı kavga edip flörtleşirken bir takım gizler sırlar yüzünden bir ayrılıp bir barışıyorlar. Bu Kore dizisi olmazsa olmazı sanırım. İnişli çıkışlı bir ilişkileri var. Öyle böyle değil ama, 1 bölüm içinde 7 kez küsüp barışıyorlar. O yüzden diziyi bıraktığım yerden devam ederken pek zorlanmadım, çünkü zaten takip edememiştim, sorun değil. Asıl ilginç olanı bu küsüp barışma döngüsününün beni baymamış olması. Kavga ederek sevgilerini pekiştiren çift olayının işe yarayabilmesi için belli başlı kriterler var bana göre. Agresif tartışmalar yerine karakterlerin hazır cevaplılığını ortaya çıkaran, izlerken eğleneceğimiz, esprili diyaloglar olması gerekiyor - zorlama komiklikler olmaması kaydıyla. Ayrıca tüm bu atışmaların dışında en önemlisi aralarındaki çekimi ve uyumu hissetmek sanırım. Bu yüzden Secret Garden'a benzettim biraz, tabii bu dizideki Jae Hee, Kim Joo Woon gibi ukala bir laf ebesi değil. Ama genel olarak o atarlar giderler, gururlar, alınganlıklar falan andırmıyor değil. Zaten aynı yılın dizisi ikisi de (meali: arak).

Sanırım diğer Kore dizilerinden ayıran özelliğini söylemesem de içimde kalırdı. Bunların 278 saniye kıpırdamadan mal gibi durup beklemeli OLMAYAN birkaç öpüşme sahnesi var. Tabii oyuncuların gerçek anlamda birbirilerini yediği fazlasıyla abartılı Amerikan dizisi öpüşmelerin sevişmelerin yanında bir hiç. Ama adam ağzını oynatıyor, kadın da cevap veriyor falan, bunlar K-dramalarda alışık olmadığımız şeyler. Karakterlerin pek de toy sayılamayacağını düşünürsek şaşıracak bir şey yok ama manga ve animelerin aksine kadınlara yönelik Kore dizilerinde hedef kitlenin yaş ortalaması o kadar büyük bir etken değil, kullanılacak klişelerin sınırları daha belirsiz. O yüzden bir de bakmışsın ki 42'lik seksi abimize romantik olsun diye dudağın dudağa değmesi dışında pek bir olayı olmayan sahne vermişler. Me too Flower'da bunu birazcık da olsa aşmaları hoşuma gitti. Hadi itiraf edeyim, ben bu diziyi "en iyi Kore dizisi öpüşmeleri" kolaj videosu izlerken keşfettim *utanç*.

Konu olarak pek bir olayı bulunmadığı için bana göre karakterler sırtlandı bu diziyi. En azından benim sevme sebebim bu. O yüzden karakterler hakkında bahsetmeli bir blog postu yapmaya karar verdim. Sinema dergisinde yorumcu olmadığım için benden objektif bir kritik falan beklenmiyor nasıl olsa, biliyorsunuz kafama göre takılıyorum çünkü tatlı canım öyle istiyor.

Bir kere Bong-Sun ablamızın 30'larına yaklaşmış, mazbut bir memur hayatı yaşayan, yalnız ve bekar bir hanım olması bence güzel bir ayrıntı. 18'inden yeni çıkmış saf kızların domine ettiği Kore dizisi karakterleri içinde göze çarpıyor. Haliyle tecrübesizliklerini izlemekten yorulduğum ergen kızlardan bir farkı olacağını az çok tahmin etmiştim zaten. Evet, çocukça tripleri var mı var, sanırım komedi unsuru için illa ki 3-5 saçmalama konulacak. Ayrıca biz seyirciler olarak sinirli karaktere gülmemiz gerçeği var, bunu yadsıyamayız galiba. Secret Garden'ın Gil Ra Im'i gibi kimseye eyvallahı yok, kendinden ödün vermeyen, etrafına duvarlar inşa etmiş biri. Evet, onun gibi "karizmatik kadın" karakter sınıfına giriyor sanırım, kendisini etkileyici yapan bu. Polis olmasına falan hiç girmeyelim şimdi ama dizi gereği karakol ve içindekiler dahil gerçeklikten uzak portreler çizildiği için (fazlasıyla sevimlileştirilmiş) denecek bir şey yok zaten. Mesleğiyle ilgili gerçekçi olan bir şey varsa o da tüm dizi boyunca hiç de seksi olmayan bir üniformayı güzel taşımasıydı, çok şükür mini etek ve dar gömlek falan da giydirme hatasına da düşmemişler (poster hariç maalesef). Çok hatalar yapmasına rağmen kendi doğrularına göre haraket ediyor, havalı olmadığı gibi rezil rüsva bir beceriksiz de değil, mesafeli ama sempatik anları da oldu. Bence sevilesi bir karakter. Genelde onun tarafındaydım.

Jae Hee tatlış olurken<3
Jae Hee sinirden çene titretirken </3
Jae-Hee beyimizin Kore dizilerinin esas oğlan stereotiplerine tıpatıp uyduğu söylenemez, yıktığı da söylemez. En azından benim en sevmediğim 3 kritere uymuyor çok şükür: kasıntılık, kibirlilik, yavşaklık. Hoş, üçüncüsünü artık pek yapmıyorlar, kadınlar pek sevmiyor demek ki. Öyleyse gerçek hayatta neden bu kadar çok yavşak adama katlanmak zorundayız, neden bu adamlar kendini beğendirmek için kadınlara yavşakça davranırlar, işte burası tam bir esrar perdesi ama neyse. Jae Hee'ye dönersek, kendince çok tatlış dakikaları var, gülmeyi, mimik yapmayı biliyor. Kibar ve saygılı biri, düzgün bir insan, hem de rahat ve doğal. Aynı zamanda çok duygusal ve tersi de pis, sanırım bu olmazsa olmaz. Geçmişi yüzünden suçluluk duyguları içinde yüzen naif bir ruh daha... Şaka şaka o kadar da naif değil. Kızdığında o hafif göz yaşarmasıyla birlikte alttan alttan bakmasına, dudaklarını çemçük edip çene titretmesine o kadar aşinayım ki gözüm kapalı bile çizerim. Ama çok tatlış ya, bunu daha önce dedim mi? Daha ciddicene ve oturaklıcana bir karakter ne kadar tatlış olabiliyorsa o kadar tatlış işte. Bong-Sun'dan daha küçük yaşta. Sürekli buna odaklanılmaması, bir kompleks yaratılmaması, ne kendisi ne de etrafının bu durumu ciddiye alması diziyi daha keyifle izlememi sağladı. Personal Taste'te alt tarafı 3-5 yıllık farkın çok fazla dillendirilmesi baymıştı mesela - ne de olsa sadece paşa oğullarımızın kendinden genç birine aşık olmasına izin var. Oyuncunun diğer projelerine de şöyle bir göz attım da, Flower Boy Next Door'da rol almış galiba. Park Shin Hye'yi de sevdiğime göre 1-2 bölüm deneyelim bakalım.

20 küsur bölüm dolduracak türde bir konun yoksa elbette sürekli planlar çevirip kötülük yapan bir villain koyacaksın illa ki. Hwa Young hem ilgili bir anne, hem de ortağı kız peşinde koşarken şirketin çoğu sorumluluğunu üstlenmiş güçlü bir kariyer kadını. İşte ayakları üzerinde durabilen, olgun ve başarılı kadınları çekemiyorlar kuzum, ona buna maydanoz olan entrikacı femme fatale rolünü hemen bunlara yıkıyorlar. Ya da şöyle diyelim, kötü karakter olacaksa mutlaka güçlü ve kendine yetebilen kadınları öne sürüyorlar. Hwa Young ilk gördüğümde dibimin düştüğü, zarif ve sofistike bir kadındı. AVM'nin ceo'su olarak kendinden emin duruşuyla lüks otomobilinden yavaşça inmeli ve güzel dekorlu ofisinde sakin sakin kahve yudumlamalıydı. Özel hayatını hiç bilmediğimiz, duygu dalgalanmalarına şahit olmadığımız bir karakter olarak kalmalıydı. Çünkü buna uyuyor. Ama dizinin ortalarına doğru karizmasını silip attılar ve histerik bir drama queen yarattılar. Nasıl kıyabildiniz bu kadına? Bütün bunlara rağmen nefret edemedim. Saf kötü bir karakter değildi, ne gibi bir psikolojiyle yaptığını az çok anlıyoruz ve onun için de kolay olmadığını biliyoruz. İşte bu kadar kudurtmasalardı iyiydi. Ne o yan yan gülüşler falan, aşırı zorlama durdu zaten. Dizinin sonunda psikoloğa görünmesi ve kendine uygun bir beta erkeği bulması çok mantıklı, lanetli evden taşınma kararı veren korku filmi ailesi kadar.

Yan kadın karakterlere illa ki biraz kötülük basmışlar. Ama Hwa Young'un aksine Kim Dal "kötü" değil daha çok gıcık-tatlı denebilecek bir tip. Kendi yararına olmayacak hiçbir şeyle ilgilenmeyen süper bencil bir karakter ama öyle zarar ziyan da değil (tamam biraz zararı olmuş olabilir). Daha çok komedi unsuru olarak koymuşlar sanırım ve bence başarmışlar. Çıkarı için birine yanlaması gerektiğinde adeta kuzu gibi olup diğer zamanlarda kayıtsız bir ukalalıkla herkesin damarına basarken hepimize bir tövbe estağfurullah çektirdi. Psikolog bey de iyiydi hoştu ama Kim Dal'a yamamalarına yaş farkı açısından üzülürken maske takınmak zorunda kalmayacağı zengin bir koca bulduğu için kızımız adına sevindim, hayattaki tek amacı buydu zaten, alan razı satan razı. Hmm yine yanlışlıkla spoiler verdim galiba. Şimdi o kadar şeyi silemeyeceğim, çok kızdıysanız virüs yollayabilirsiniz, mail adresim duygu@hotm

Tam da Bong Sun'un iş arkadaşı polis kardeşimiz de bahsedilmeden gitmesin, en azından koca ağzını bir kez anmış olayım derken aklıma Pink Chicken ile benzerliği geldi. Pink Chicken, Bong Sun'un hayranı olduğu ve yaşından başından utanmadan duvarının baş köşesine posterini astığı K-pop idolü ve iğrenç bir ismi var, evet. Blogda ay ne benziyorlardı hehehe deyip aynı oyuncu çıkarsa rezil olmayayım diye teyit ettim, evet aynı oyuncu canlandırmış ikisini de. Neden bu kadar şaşırtıcı bir durum peki? Çünkü bildiğin taş gibi oğlan çirkin bir saç kesimi ve üstünden sarkan polis üniformasıyla tanınmayacak hallere girebiliyor. Üstelik şaşkın halleri pek sempatik şimdi, doğruya doğru, ama seksilikten çok uzak. Demek ki neymiş, çirkin erkek yokmuş, az makyaj varmış. Şaka bir yana, kadın/erkek farketmeden -ama görünümleri üzerinde daha çok baskı bulunduğu için özellikle kadınlar için konuşayım- karşımızdakinin güzelliğini iki seksi kıyafet giyip saçını tarayana kadar göremeyişimiz, potansiyelini farketmeyişimiz tamamen bizim suçumuz değil mi? Kapak kızları ve traş reklamı erkekleri dışında herkesi çirkin olarak niteliyoruz çünkü dikkatli bakmıyoruz, çok kolay ortaya çıkacak gizli güzel yanlarını farkedemiyoruz. Benim de bu konuda harika gözüm var diyemem ama bu arkadaşın salak tavırlarına ve devasa dudaklarına rağmen dönüşümünün iki tarağa 1 cekete baktığı her yerinden belliydi be kardeşim, kazara soyununup herkesi şaşkınlıklar içinde bıraktığında daha sonra araştırmak için beynimin bir köşesine yazdığım bir pop grubunda falan bulunan ünlü bir kişilik, bir flower boy olduğunu alttan alttan sezdim. Not: Kendisi Beast üyesi Gi-kwang imiş, ben k-pop kültürüm olmadığı için tanımıyorum tabii.

Son bölümünde duygusallık kasmak için yaptıkları kepazelikleri ve kimse yalnız kalmasın diye alakalı alakasız birilerine yamamaları dışında seyircilerin zekasına hakaret etmeyen, olgun denebilecek bir dizi. Söylediği yeni bir şey yok, tipik Kore dizisi formatında ama Secret Garden konseptini ve karakterlerini sevenlerin Me Too Flower'ı da sevmemesi için hiçbir sebep yok. İzlerken keyif aldım ve o kadar dizinin içinde bunu seçtiğim için gayet de memnun oldum.

Yorumlar

  1. ne zamandır k-drama izlemiyorum, not aldım bunu arayışa girdiğimde elimde olsun diye...

    "İşte ayakları üzerinde durabilen, olgun ve başarılı kadınları çekemiyorlar kuzum, ona buna maydanoz olan entrikacı femme fatale rolünü hemen bunlara yıkıyorlar. Ya da şöyle diyelim, kötü karakter olacaksa mutlaka güçlü ve kendine yetebilen kadınları öne sürüyorlar."

    doğru söze ne denir :)) çoğunlukla faturayı bunlara kesiyorlar hatta düşünüyorum da annelik vasfını ek bir güç olarak ekliyorlar böylece dominant anne figürü klişesini de güçlendirerek bir taşla iki kuş vuruyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Normalde o dominant anne figürünün de ekmeğini bol entrika soslarıyla yedikleri doğru ama bu dizide annelik olayı çok başkaydı. Kadın hem sorumluluk sahibi İYİ bir anne, bir yandan koskaca şirketi yönetiyor. Epey saygı duyulası bir karakter aslında, karizması var. Ama bunun erkek versiyonu hep pohpohlanıp imrenilirken kadın versiyonlarına basıyorlar iticiliği. Çünkü zenginliği ve başarıyı sadece erkeğe uygun bulmuş toplumumuz işte. Kadında olunca bir mutluluğu çok görürler efendim ne haddine başarılı ve bağımsız olmak :/

      Sil

Yorum Gönder