Son Zamanlarda İzlediğim Filmler 5

Filmi sinemada izliyorum, aklımda binbir türlü yorum oluyor, tabii ki bunları dökebileceğim tek yer olan bloga yazmak için aklımın bir köşesine not alıyorum. Sonra mı? Görüldüğü üzre baharda çıkmış filme hepi topu iki cümle yazmak kışa nasip kısmet oluyor. Tamam kısmet falan değil benim suçum. Onbinlerce okuyucumu kıymetli yorumlarımdan mahrum bıraktığım için özür diliyorum.

Mad Max: Fury Road

Bu her yerinden testosteron akan, sürekli kavga eden kaslı ve çirkin adamlarla dolu filme gitmek için herhangi bir planım yoktu ne yalan söyleyeyim. İlgilenmiyordum. Tabii o bildiğimiz erkek filmlerinden olmadığını duyup herkesin öve öve bitiremediğini görünce bastım parayı girdim salona. Gerçekten de bu kadar büyük bütçeli ve geniş bir kitleye ulaşabilecek bir film için yapılan tartışmalar abartı değilmiş. Ana karakterlerden birinin kadın olması, erkeklerin dünyasında mücadele etmeyi başarabilmesi ve bunu diğer kadınları kurtarmak için yapması tipik bir vurdulu kırdılı Hollywood filminden beklenmeyecek bir şey. Kadınların köle, soyu devam ettirmek için çocuk doğurma makinesi olarak görülmesini normalleştirmiyor, feminist bir devrim yapıyor diyemesek de mal olarak görülmelerini eleştiriyor. Brotherhood'un hüküm sürmesini beklerken sisterhood'a giren bir erkek şeklinde yansıyor bu. Özellikle kadınları kurtarma kahramanlığını bu sefer bir kadının üstlenmesi, ana karakterin bir erkek olarak yardım işlevli yan role geçişi bu tarz filmler için büyük bir gelişim. Cinsiyet eşitliğinin olduğu bir dünyada yaşasaydık kadının birey olarak ayakları üzerinde durabilmesi garipsenmezdi, engellenmezdi, küçümsenmezdi. Haliyle filmlerde de kendi başının çaresine bakabilen ya da hemcinslerine yardım eden kadınlar gördüğümüzde şaşkınlıktan küçük dilimizi yutmazdık.
 
Feminist bakış açısının dışına çıkarsak, evet pek güzel filmdi, sürükleyiciydi, beğendim. Ama Furiosa ve kadınlar çetesi olmasaydı sinemadan çıktığım anda unutacaktım ve bahsetmeye değer görmeyecektim.

Insidious: Capitolul 3

Insidious'u ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz, her fırsatta söylüyorum. Bilmiyor musunuz? Tamam öyleyse, ilk filmde nasıl tırstığımı ve bunun ne kadar hoşuma gittiğini (tövbe tövbe) bakın şurada yazmıştım. Sonra 2. film geldi, heyecanla sinemaya koştuk falan, ilki kadar olmasa da iyi bir izlenim yarattı (bak onu da burada yazmışım). Son film geçen yaz gösterime girdi, bu sefer o kadar da koşmadım, hatta neredeyse unutuyordum. Kendince sebeplerim var çünkü. İlk iki filmi yöneten James Wan eksik, artık yüzlerini filmle bütünleştirdiğimiz Lambert ailesi yok, fragman hiç gelecek vaat etmiyor, neyse işte kısaca hiç Insidious gibi değil. Salondan çıktığımda da yanılmışım diyemedim. Önceki filmlerin yazarlarından ve oyuncularından Leigh Whannel yönetiyor bu sefer, yani Insidious dünyasına tam olarak yabancı sayılmaz. Kötü bir iş de çıkarmamış aslında. Ama farklı bir film izliyormuşum hissiyatını üstümden atamadım. Insidious filmlerinin formülü şöyle: iblis, canavar her ne ise kükreye kükreye gelmiyor, izleyicinin gözüne sokmadan hareket ediyor, fonla bütünleştiği için gerçeklik payı daha fazla oluyor. Bu filmde de böyle sahneler vardı, mesela yukarıdaki fotoğraf, ama toplam 3 tane falandı. O sisler puslar, gizemli hava ve "further" tasviri öncekilerin kötü bir kopyası gibiydi. Kızcağızın yürüyememesi gibi bir avantaj çok daha iyi değerlendirilebilirmiş. Sanırım en güzel şey Elise'i tekrar, bol bol görmek <3 Hayal kırıklığından ağlayarak salonu terketmeyişimin sebebi bu galiba. Keşke Lambert ailesinden önceki değil sonraki, mesela Further'daki maceralarını görseymişiz. İkinci film zaten buna elverişli bitiyordu. Lambertlar'ın, hatta Wan'ın eksikliğinde bile başarılı olabilecek bir konsepti heba etmişler. Üzüldüm. Yine de eli yüzü düzgün, izlemesi keyifli (korku filmi qeyfi?) bir yapım olmuş diyerek kendimizi avutalım bari.

Visions

"Paranormal bir şeyler mi oluyor yoksa her şey kahramanın kafasında mı yaşanıyor" sorusu korku filmlerinin ezelden beri bize sordurmaya çalıştığı sorulardan. Ben bu soruları ya da daha doğrusu bu konsepti seviyorum. Hatta yakın zamanda izlediğim şu iki örnek geliyor aklıma. Filmin genel olarak başarısını bu ikisiyle kıyaslamayacağım ama sondaki twisti en çok etkileyen film Visions'tır benim için. Tüm belirsizlikleri aydınlattıkları için seyircinin tatmin olması normal de zaten. Yalnız, bütüne baktığımızda biraz sıkıcı -ki ben durağan korku türüne soğuk bakmayan biriyim. Filmin kilit noktası sayılabilecek twist'in birkaç filmden arak olduğunu duydum. Hollywood yine ünlü bir yüzü kullanıp hiçbir özgünlük katmadan para sövüşlemenin yolunu bulmuş. Ha böyle söylediğime bakmayın, Visions'ı beğendim. Ama canavar-yaratık-hayalet-katil-psikolojik vs öğelerinden farklı (ya da hepsini içeren) bir şey gördüğüm için sevinmiştim. Şimdiyse muhtemelen daha iyi olan orjinalleri izleyemeyeceğim. Çünkü nasıl sonlanacaklarını biliyorum. Şaka şaka. Tabii ki izleyeceğim. Ama 3 yıl sonra falan.

Yorumlar