Outlander Part II: Karakterler

Bir kurguyu sevmek için karakterlere de bir yakınlık duymak gerek. Kendi açımdan konuşayım, karakterleriyle empati kuramadığım, hoşuma giden bir yanını bulamadığım hikayeler dünyanın en sanatsal yapıtı olsa dahi beni içine çekemiyor. Buna ihtiyacınız yoksa ne güzel, tarafsız bakabilirsiniz. Ama ben böyle değilim, gayet insani zaaflarım var. Outlander'ın başlı başına yerleri gökleri sallayan bir hikayesi yok ama ana karakteri başta olmak üzere ilgimi çeken bir sürü karakteri var. Bugün biraz onlardan bahsedeceğim.

Bağlantılı Outlander Yazıları:

Claire

Hikayeyi bizzat kendi bakış açısından duyduğumuz, hemen her sahnede birlikte olduğumuz ana karaktere adeta tapıyorum desem yalan olmaz. Ki Claire'i sevmeseydim Outlander'a bu kadar bağlanmazdım eminim. 


Güçlü kadın deyince akla ya fedakar ve cefakar analar ya da erkek kılığına girip kılıç dövüştüren seksi kadınlar geliyor. Eh, Claire böyle değil. Bence onun gücü çevresini çok iyi analiz edip koşullara müthiş adapte olabilme yeteneğinden geliyor. Normalde bu tarz kadınlar dizilerin femme fatale'ı, kötü yan karakteri falan olurdu. Onu bunu zehirleyip X erkeğini elde etmek için sinsi planlar yapardı. Ama Claire daha çok bir 'survivor'. Soğukkanlı olsa da kesinlikle kalpsiz değil, doğru olanı yapımaya çalışıyor. Zamanda yolculuk yaptığı döneme göre tam anlamıyla bir uzaylı olduğu için başına çok bela açıyor ama bunları gayet çözebiliyor da, pratik ve iş bitirici bir kadın. Hem 1940'lara, hem de 1700'ler koşullarına göre müthiş bir kariyer kadını. Biz izleyicilere de botanik ve sağlık alanındaki engin bilgilerini ara sıra bahşediyor. İşinde hırslı değil ama tutkulu. 

Oyuncu Caitriona Balfe'in Claire portresinde büyük etkisi var. Ekrandaki varlığını kaçırmak mümkün değil, ne derler, aurası şey böyle işte... Kendinden emin ve dik duruşu Claire'in karakterine derinlik katıyor. Aynı repliklere sahip olmasına rağmen kitap-Claire'e kıyasla daha olgun ve zarif bir karakter yaratmış (ama dikbaşlılığından hiçbir şey eksilmemiş). Sakin pes sesinin eşliğiyle izlediğimiz sahneler otomatikman daha vurucu hale geliyor. Kendisi orjinalinde modelmiş, ama oyunculuğunu epey iyi buldum. Donuk ifadesine rağmen Claire'in bütün duygularını bizlere tüm yoğunluğuyla net bir şekilde anlatıyor. 

Ayrıca 2 metrelik iri yarı Jamie'nin yanına minyon bir kadın seçmemeleri mantıklı olmuş. Şu anki haliyle gayet uyumlular, Sam Heughan (Jamie) ile aralarındaki kimyalarını inkar edemeyiz sanırım.

Jamie

İşte 1700'lerin çiçeği, tatlı İskoç'umuz Jamie... Kocası Frank'ten ayrı düşen Claire'in yeni love interest'i. Dürüst olduğu kadar anlayışlı ve sevecen. Sezonun başlarındaki oğlan çocuğu havasını çok sevdim, hikaye ilerledikçe olgunlaşıyor. Tam bir şövalye olduğu için Claire'e maddi ve manevi olarak büyük destek veriyor. 

Poster ve fragmanlardan gördüğüm kadarıyla Claire'le bir şekilde kaderlerinin kesişeceği belliydi ama dizi ilerledikçe ana karakterlerden birine dönüşüyor. Özellikle 2. sezonda Claire kadar kilit rol oynuyor hikayede. Açık konuşayım, ben hep Claire'in eninde sonunda kocasına döneceğini, bu yabancı olduğu yerde Jamie'nin sadece destek rolü oynayacağını sanmıştım. Tabii ki biraz yakınlaşacakları, Claire'in ufak bir kafa karışıklığı yaşayacağı çok barizdi. Ama lönk diye evlenmeleri (hadi ama, spoiler sayılmaz bu) şaşırtmadı değil. Açıkçası Jamie'yi seviyorum ama Claire bambaşka. Hikayenin Jamie'ye odaklanması sıkıyor beni, ilgimi kaybediyorum. Bu adamın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmiyor ama Claire'in başına açtığı belalar daha ilginç hmm.


Romanlara daha sonraki postta değineceğim ama kitap-Jamie ile karşılaştırmasam olmaz şimdi. Yazar kitaplarda Jamie de Jamie diye tutturmuş, yarabbim içim bunaldı. Sürekli ne kadar harika, muhteşem ve kusursuz bir adam olduğundan bahsediliyor, hani dizide şövalyelik yapıyorsa kitapta bunun 10 misli. Dizi-Jamie anlayışlı bir beta erkeği olarak portrelenmişken kitap-Jamie çok klişe bir alfa erkeği. Sam Heughan'ın canlandırdığı masum bakışlı, saf ve çocuksu yanı ağır basan kızıl saçlı İskoç'u tercih ederim.

Geillis

Hikayede ilk ortaya çıktığından beri tuhaf bir şekilde kanım kaynadı Geillis Duncan'a. Kendisi tam bir koca öldüren Karadul. Geillis de dönemin diğer güçlü kadınları gibi cadı iftirasıyla karşı karşıya kalıyor. Benim için sakıncası da yok doğrusu, hep mistik bir karakter olarak belirdi zaten. Evet, biraz da tehlikeli. O şeytan tüyü sayesinde yaptıklarını yargılamıyorsun, onu bu karanlık yönüyle kabul ediyorsun. Yine de Claire'in etrafındaki kıllı adamlardan sonra güzel bir değişiklik oluyordu bu ikisinin arkadaşlığını izlemek.

Şimdi biraz spoiler vereceğim. Hem de 3. sezon/kitap hakkında, yani öyle ufak bir şey değil. Okuma riskini almayanlar Jenny'e geçsin. Kitapları okuduktan sonra Geillis konusunda büyük hayal kırıklığına uğradım. Diri diri yakılmamış olması güzel bir gelişme de ama karşımıza çıkan bu twist pek hoş değil. Claire'in nadir kadın arkadaşlarından, hatta kaderdaşlarından biri daha sonra düşmanı oluyor. Aman ne güzel. Ama nasıl Black Jack sevilen bir kötü karakterse Geilis de benim için bu durumda. Üstelik sırf sapkın olduğu için değil kendince bir ideal uğruna yapıyor bunları. Ve Claire'in ailesini tehlikeye atsa da bence onu seviyordu, ciddi anlamda zarar vermezdi. Ki onun için yakılmayı kabul ettiğini düşünürsek haksız da sayılmam. Bu konuda biraz hassasım ya evet. Harcadılar Geillis'i harcadılar... 

Jenny

Jenny, Jamie'nin kız kardeşi. O da bir Black Jack kurbanı ama kendini toparlamış, bir hayat kurmuş. Fraser inatçılığı ve deli cesareti onda da var. Jamie'ye kıyasla daha mantıklı ve çözüm odaklı ama. Birkaç bölüm görünmesine rağmen akılda kalıcı bir karakter. Hatta Jenny gibi baskın Outlander kadınlarını takdir ettiğimiz bir video dahi çekmişler, burada paylaşmadan edemedim:


Jenny'nin Claire'den hoşlanmaması için birçok sebep var, malum 1700'ler şartları falan... Eninde sonunda bir güven ilişkisi oluşturuyorlar. Ama her karşılaştıklarında o gelin görümce klişesinden bir türlü kurtulamıyorlar. İlkel klan adamlarıyla ne kadar iyi anlaştığını düşünürsek Claire'e bir kadın arkadaş yaratsın diye yalvarasım geliyor bazen yazar hanıma.

Frank - Black Jack Randall

Bu birbiriyle neredeyse zıt iki karakterden aynı segmentte bahsedeceğim. Çünkü ikisini de aynı kişi oynadığı gibi birbiriyle bağlantılılar.

Frank Randall, Claire'in ilk kocası nasıl tatlı biri ya, kıyamam. Claire tam anlamıyla Jamie ve Frank arasında kalıyor denemez, onun seçimi belli. Bence hikayenin Jamie ile devam etmesi isabetli bir karar, zira aşk üçgenleri berbat şeyler. Tabii kaç yıllık evliliğini hemen hiçe sayamıyor Claire, kasıtlı olarak bitirmediğini düşünürsek doğal bir refleks. Bu yüzden suçluluk hissetmesini, kendini engellemeye çalışmasını anlıyorum ama Jamie'yle beraberliğini sadakatsizlik olarak görümüyorum. İki alyansı da parmağından çıkarmaması sanırım sembolik olarak çok şey anlatıyor.


Black Jack, yani Jonathan Randall ise Frank'in atası, Claire ve Jamie'nin ezeli düşmanı. Böylesine iyi bir adamın nasıl bu kadar rezil bir büyük büyük büyük babası olabilir diye kendimizi yiyoruz 2 sezon boyunca. Tarihte bir Randall var mı bilemem ama İngiliz ordusunda başarılarıyla anılması manidar... Gerçek hayatta da pislikleri başarı olarak nitelendirilmiş böyle onlarca isim vardır eminim, dünyanın her yerinde. Herkes sorununu gay olmasına bağlasa da onun cinsel kimliğini sapık olarak nitelendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. O tecavüzün bir şiddet biçimi olduğunun farkında ve bunu ezmek istediği herkes üstünde kullanmaktan büyük haz alıyor.

Frank ve Black Jack'i oynayan Tobias Menzies'in dönüşüm yeteneğini de takdir etmeden geçmeyelim. Yapımcılar casting anılarını anlatırken 1940'lar trençkotu ve şapkasıyla nazik bir beyefendiden kırmızı ceketi ve uzun saçıyla nasıl psikopata dönüştüğünden bahsediyorlar. Hakikaten de adam parmağını bile oynatmadan bambaşka biri haline geliyor. Daha birkaç dakika önce Frank'le birlikteyken Black Jack ortaya çıktığında kafamız bile karışmıyor. Onun başka biri, muhtemelen akrabası ya da atası falan filan olduğunu şıp diye anlıyoruz. Bence Claire ile birlikte karakterini en iyi ifade eden oyunculardan biri. Aferin, aferin...

Bağlantılı Outlander Yazıları:


Yorumlar