Interstellar (2014)

Spoilerdan kaçınmanın en iyi yolu internete girmemektir, biliyorum. Gerçi Harry Potter serisi henüz yayınlanıyorken kitapların sonunda kimin öleceğini pislik troll gazete haberleri yüzünden yanlışlıkla öğrendiğimiz zamanlar da oldu tabii, hatırlamam mı. Az bela okumadım o haberleri yapanlara. Yine de birkaç Star Wars ve GoT spoilerları dışında çok popüler hikayelerle ilgili yorumlardan yine iyi kaçındım. Interstellar taa ne zaman gösterime girdi, bense dvd'si çıktığında korsanlıklar peşinde koşacağımı bile düşünmezken biraz sosyal olmak için kendimi sinemaya gitmeye zorladığım günlerden birinde bunu tekrar gösterime soktuklarını gördüm. Sikko Türk komedilerinin içinde en para verilesi film tabii ki de Interstellar'dı. Yalnız 3 boyutluymuş sanırım normalde, ben 2 boyutlu izledim. Böyle bir filmi 3D izlesem herhalde harikalığı kaldıramaz nöbet falan geçirirdim. Neyse işte spoiler konusunu bağlayayım da öyle anlamsız kalmasın. Twitter'da, orada burada çok konuşulmasına rağmen yine spoilersız kalmayı başarmışım. Tam kendimi tebrik edecektim ki filmden çıkınca bütün hikayeyi bilmenin ya da bilmemenin hiçbir anlamı olmadığını gördüm. Boşuna uğraş. Ve sanırım post başlangıcı için fazlasıyla gereksiz bir ayrıntı. Ama uzatasım var.

Seyirciler bu tarz filmlerde hep karşılaştığımız gibi aşırı çok sevenler, milletin lafını dinleyerek beklentiyle gidip hayal kırıklığına uğrayanlar ve sırf çok beğenildiği için 'hyr yha berrrbat bi filmdi ağbi' diye bok atan enteller olmak üzere 3'e ayrılıyor. Ben hangi gruba dahil olduğumu bilmiyorum. Hani sevdiğim hikayeleri acımasızca eleştirip aşk-nefret ilişkisi yaşadığımızı iddia falan ederim normalde ama bu filmle başka şeyler yaşıyoruz. Çok sevmeme rağmen felsefesi bana tamamen ters. Hem sinirden hem de etkilendiğimden ağladım. Bir yandan perdeye mısır patlağı atarken bir yandan da alkışladım.
Christopher Nolan seyirciye böyle muazzam duygular yaşatan bir adam. Açıkçası favori yönetmenim olduğunu söyleyemem, Batman serisini, Prestige'i o kadar da beğenmiyorum yani iyiler hoşlar ama. Ama Inception favori filmlerimden biri bak. Hatta sinemada 3 kere izledikten sonra unutmak için 3 yılda bir ara vermeye karar verdim. Ona olan sevgim hemen tüketme gibi bir lüksü barındırmıyor. Hiçbir zaman çok derinli ve entelli filmlere favorim diyecek türde bir sinema izleyicisi olamadım maalesef. Inception, evet, aklımızı biraz zorlayan, light kategorisine sokulamayacak bir film ama en nihayetinde rüyalı müyalı bir film yanı. Olayı keyifli bir seyir sunması. Interstellar da bir anlamda ona benziyor.

Inception'ın aksine Interstellar'ı izlemesi o kadar da keyifli değil -tabii ki sadece ilk yarısı için. Ben filmin konusuna sinirlenmekten yeterince sıkılamadım, nefretim beni diri tuttu ama yanımdaki kızın 3 saniyede 1 esnemesi sanırım bütün sinema salonunu özetliyor. Sinemaya arkadaşlarıyla, sevgilileriyle, ailesiyle gelmiş hınca hınç aşırı sosyal kalabalıktan bütün o sıkıcılığa rağmen çıt çıkmamasının sebebi ise basit, altyazılar kaçtığı anda ipin ucu da kaçacak ve filmden hiçbir şey anlaşılmayacak. Bazıları da uyumuştur belki de, herkesin nabzını o kadar da yoklayamadım. Yani tamam, fizik bilgim ilkokul 5 bile değil ama uzay mühendisi ya da işte bu alanda akademik kariyer  vs yapmış uzman arkadaşlar dışında hemen hepimizin anlama (ya da anlamama) seviyesi benzer oldu sanıyorum. Üstelik diyaloglar tamamen Hollywood seyircisi düşünülerek, Bilal'e anlatırmış gibi en basit şekilde yazılmış. Normalde bilim insanlarının kendi aralarında konuşurken böyle hepsinin bilmesi gereken en temel şeyleri yine en temel haliyle tartıştıklarını ve araya açıklamalar sokuşturduklarını sanmıyorum. Ama işte konunun kendisi zorlayıcı biraz yani Hollywood ne yapsın. Yine de sırf izlemesi daha keyifli hale gelsin diye bilimin x konusunu alıp tamamen çarpıtma, mantıksal bütünlüğü umursamama vs hatasına düşmemişler neyse ki. Seyirciyi fizik bilmeyen vasat beyinler olarak görmeleri başka, komple gerizekalı yerine koymaları başka. Tamam, bilimkurgu türü "nerd" kitleye biraz daha göz kırpmıştır hep ama böyle geniş kitlelere hitap eden bir yapımdan komplike ayrıntılar ve bizim beynimizi zorladıkları gibi kendi beyinlerini de zorlamalarını beklemezdim. Önemsenmiş ve ciddiye alınmış hissettim. Ha mantık hataları elbet vardır, misal Dr. Mann'ın psikopat planı hiç anlaşılmıyor, kıza saatle verilen Mors alfabeli mesaj biraz fazla tesadüf olduğu gibi Saturn'e taşınacak bilimsel buluşu nasıl içerdiği muamma vs vs...

İkinci yarıda ise kendimizi kaptırıp gidiyoruz, uzayda dolaşıyoruz adeta. Kaldıkları 5 dakikaya karşılık Dünya'da 50 yıl geçen (tabii ki abartıyorum ama rakamları aklımda tutmamı beklemiyorsun herhalde) deli gezegenden sonra ipin ucu kaçıyor ve uzaydaki ilginçliklerin ve garipliklerin tadını çıkarıyoruz. Bilimkurgudan da öte, aşşırı bilimsel bir supernatural türü izlemek gibi. Hazır yeri gelmişken, uzun uzun paragraflar ayırmayı planladığım sinematografi ve görselliğin ne kadar harika oluşuna burada değinirsem daha çabuk biter sanırım. Harikaydı işte. Hmm yok yok, sadece 1 adet sıfatla ironik bir biçimde sonlandıramayacağım, vazgeçtim.

Eğer bu filmde her şey bir bilgisayar oyunundaki gibi gıcır gıcır olsaydı, parlak teknolojik aletler ve seksi fütüristik kostümlere vs yer verilseydi belki aynı şeyi düşünmezdim. Uzay aracının yer yer boyası dökülmüş, robotlarda çizikler, parmak izleri falan var, materyaller bir asanın ucundan değil de fabrikadan vs çıkmış görünüyor. Bunlar ister istemez gerçekçiliğe katkıda bulunuyor tabii. Öbür türlü gıcır gıcırlık istiyorsam Macross serisi falan izlerim. Peki ya set dizaynlarının ne kadar harika olduğuna değinmeme gerek var mı? Gezegenler uçarlı kaçarlı olsun diye kasılmamış ama "başka bir dünya" olduğunu hissettirecek kadar yabancı. Görkemli ve etkileyici ama abartılı değil. Ha, uzay gerçekten de biraz uçarlı kaçarlı ama yani adamlar karadeliğe giriyor, nasıl yorumlasa kabul edeceğiz. Heyecan doruktayken müziği basmaları kaçınılamaz ama kimi zaman aniden kesilip uzayın sessizliğini ve boşluğunu dinlememiz çok daha etkileyici. Ki müzikler hiç fena değil.
Bu kadar olumlu izlenimlerin yanında kendinden nefret ettirmesi biraz ikimizin arasında olan bir şey sanırım. Aslında tüm insanlık ve dünya arasında tabii. Bu kısmın filmin başarısızlığı vs olduğunu düşünmüyorum, sadece baktığımız açılar çok farklı. Ama benim için önemli.

En başta bahsetmiş olmam gereken (yoo gerekmiyor, ilgilenen google'a baksın) "filmin konusu" kısmına şimdi giriş yapacağım çünkü başka türlü ne demek istediğimi anlatamam. Film yakın gelecekte geçiyor. Dünyanın içine sıçtığımız gerçeğini baz alarak devam etmiş. Teknoloji kullanılmıyor, tarım teşvik ediliyor, yiyecek ve kaynak sıkıntısı çekildiği yıllar. Ağzını çok kıpırdatmadan konuşan sarkastik ve ukala Amerikan kahramanımız eskiden mühendismiş şimdi mısır tarlası var. Tam bir bilim aşığı falan, tarım gibi konular onu ilgilendirmez ama mecbur işte. Sonra bunlar kızıyla Nasa'nın gizli üssünü buluyorlar. Meğer devlet aslında bizim Dünya'yı gözden çıkarmış, gizli gizli yeni memleketler peşindeymiş. Uzay aracı kullanmayı bilen kahramanımızın kendi ayaklarıyla gelmiş olması onları pek sevindiriyor. Bir takım çok başarılı bilim insanlarıyla birlikte bunu uzaya yolluyorlar, bizimki de şoför. Başka bir galaksiye yolculuk edecekler, evet uzun bir yolculuk ama solucan delikleri falan sağolsun kestirme yolu kullanacaklar. Bir yandan da etrafı keşfetmekle oyalanacak zamanları yok çünkü Dünya'nın sonu geliyor. Önceden belirledikleri potansiyel gezegenlerin insan koşullarına uyumlu olmasını ummaktan başka seçenekleri yok.

Nasıl da insan odaklı bir film. Yine bütün egomuzla İNSANLIK İÇİN her şeyi tüketmekte bir sakınca görmüyoruz. İNSANLIK devam etmeli. Neden? Çünkü insanlık yani, çok akıllı canlılarız biz, mühendislik falan yapıyoruz, bilimle uğraşıyoruz. Aklımız çok üstün olduğu için bütün konforu hakediyoruz. Eh tabii ki bütün kaynakları sömüreceğiz, çünkü biz buna değeriz. Tarım yaparak tatmin olmayız çünkü o müthiş aklımızı kullanarak mühendis ya da bilimci olmak biz İNSANLARA daha çok yakışır. AKIL BEYİN AKIL AKIL ÜSTÜNLÜK mmmh orgazm.    

Filmin başında bir yerde yaşlı amcamız bilge sözler sarfediyor. Alıntı yapayım ki rezil tercüme yeteneklerim ortaya dökülmesin: "When I was a kid, it felt like they made something new everyday. Some gadget or idea. Like every day was Christmas. But 6, billion people, just try to imagine that. And every last one of them trying to have it all." Günümüz patlamış nüfusuyla bu kadar insanın her şeyi istemesinin bir bedeli var elbette. Film bunu eleştiriyor gibi ama klasik insanoğlunun yaşam savaşı değil bu hikaye. Bir kere kahramanın işte tarım olsun efendime söyleyeyim böyle aklımızı daha az kullandığımız mesleklere dair müthiş bir tepeden bakışı var. İster istemez tüm filme yansıyor. Burada bir yandan tüketim toplumunu eleştirirken bir yandan da doğayı -sömürmeden- kullanış biçimini aşağılayıp kaynakları tüketmeye odaklı bilimi övemezsin. Hadi diyelim akıllı telefonunun varolma amacının temelde sadece kız düşürmek, üremek vs olmadığını varsayalım, ya da hala süper gelişmiş medeniyetimizde metroda inenler için çekilme gereksinimi duymadan lönk diye çarptığımız gerçeği yokmuş gibi davranalım. Kesinlikle ilkel hayvanlardan farklı bir şekilde, çok akıllı ve gelişmiş türler olaraktan etrafımızdakileri merak ediyoruz, kukular ve pipiler haricinde şeylerle de ilgileniyoruz diyelim. Eh, bunu bile sömürmeden yapamıyoruz. İNSANLIK için ya hayvanları ya da doğayı kullanmadan olmuyor. Oluyorsa da kimin umrunda, böyle çok daha eğlenceli. Sadece gerektiği zaman doğru gezegeni bulup taşınmayı bil ve biraz daha sömür yeter. Seksten sonra kıçını dönüp giden denyo adamlardan biri ol ve en ufak bir suçluluk duyma. Evet, bu filmde suçluluk eksik. Sömüre sömüre kullanmışlar ama neredeyse kaynağı bittiği için doğayı suçlayacak film. YOK YA?

Hep insanlığın iyiliği için bir takım planlar yapan gizli güçler falan vardır ya, mutlaka birilerinin fedakarlığı gereklidir bunun için. Artık hem "önemsiz" insanların, hem hayvanların, hem de doğanın o çok yüce İNSANLIK için feda edilmesinden gına geldi. Shingeki No Kyojin'de de bu vardı ve çok rahatsız olmuştum. Nasıl Interstellar'da kahramanımızın kızının kurtulmasını istediysem SnK'deki adını bilmediğimiz ve kim bilir kimin oğlu/kızı olan askerlerin de kurtulamasını istiyorum artık. Böyle insanlığın içine tüküreyim, benim sevdiklerim ölecekse insanlığın kurtulması beni bağlamaz. Gelecekte yaşacak X insan benim sevdiklerimden ya da feda edilen diğerlerinden daha önemli değil. Şanlı İNSANIN başka gezegenlerde bayrağının dalgalanması daha az umrumda olamazdı. Elimizdekileri nasıl daha iyi değerlendirebiliriz, buna odaklanılırsa çoğu sorun çözülecek. Benim gibi bir vasat böyle basitten de öte çözümler sunuyorsa bilimciler bunun 10 katı iyisini bulabilir ama İNSAN yapısında açgözlülük var, gurur var, ego var. Mütevazi hedeflerdense ulaşılabilecek en büyük gücü ister. Uyumlu yaşamaktansa hükmetmeyi. Tamir etmektense çöpe atıp daha iyisine sahip olmayı.

Önümüzdeki yıllarda uzayda insan kolonisi denemelerine başlanacakmış. Lütfen "insanlığı yoket" butonu varsa birisi bassın artık. Ya da sel alsın götürsün, hayvanlar da gemiye binsin kaçsın. İNSAN egonuz yüzünden Noah'yı beğenmemiştiniz ama o haklıydı. Bir daha bu fırsat gelecek mi bakalım.
Puanlamadan olmaz!

Konsept: 5
Hikaye: 8
Anlatım: 8
Karakterler: 6
Görsellik: 9

Genel: koskoca subjektif bir 1. Sonuçta sinema dergisine film kritiği yazmıyorum ya, elbette haksızlık edeceğim. Ama haklıyım ki zaten, hıh.

Yorumlar

  1. en başından en sonuna kadar katılıyorum. benim anlatmak isteyip söze dökemediğim duyguları bile açıkça anlatmışsın. stardust 4ever <3

    YanıtlaSil

Yorum Gönder